Yüklenirken Lütfen Bekleyiniz...

DEĞER TEORİLERİ NEDİR?


Asırlar boyunca objektif ve sübjektif kavramlar arasında zigzaglı bir gelişme kaydetmiştir.

Değer kavramı üzerinde ilk duran Eflatun'dur. Aristo ile beraber, mübadele değeri kavramı ortaya çıkmıştır ve ayrıca Aristo'yu değişim ve kullanma değerleri arasında ayırım yapmış ilk düşünür olarak kabul eden yazarlar vardır.

Değer Teorilerini iki büyük gruba ayırmak mümkündür. Emek, maliyet, değişim değeri veya sosyal değer kavramlarını temel alan tahlillere Objektif Teoriler denilmektedir. Faydayı, kullanma değerini, hedonistik ölçüleri ve sair ferdi psikolojik kriterleri esas tutan tahliller, Sübjektif Teoriler olarak adlandırılmakladır.

Objektif Teorilere Natüralist akım denildiği de vakidir. Sübjektif Teoriler ise Psikolojik - Marjinalist Ekol tarafından en ileri gelişme merhalesine eriştirilmiştir.

Tek bir kavrama dayanarak yapılan değer tahlillerine Monist Teoriler adı verilmektedir.

Değer Teorilerinin başlıcaları, şunlardır:

i) Skolastikler ve Thomas Aquinas, bir malın faydasını ihtiyaçları karşılamağa hizmet dereceline göre ölçmek gerektiğini belirtmişlerdir. Fakat fayda ile kıymet arasında bağlantı kuramamışlardır. Kıymet ölçüsü olarak, adil fiyatı benimsemişlerdir. Mal üretimine harcanan emeği, adil fiyata esas tutmuşlardır. Faydanın değeri tayin etmediğini ve değerin adil fiyatla ifade edilen emek mah­sulü sayılması gerektiğini düşünmüşlerdir.

ii) On Dördüncü Yüzyıl felsefecilerinden Jean Buridan ve On Beşinci Yüzyıl din adamlarından Gabriel Biel, fayda ve kıymet kavramları arasında ilk bağlantıları kurmuşlardır. Bir mal kıymetinin ihtiyaçları karşılamaktaki faydasına bağlı bulunduğunu yazmışlardır. Değer değişmelerinin fiyatla ölçüldüğünü izah etmişlerdir.

On Yedinci Yüzyılın büyük düşünürlerinden Nicholas Barbon, aynı yaklaşımdan değer kavramını tahlile çalışmıştır, insanlara maddi ve manevi faydasına göre, eşyanın kıymet taşıyacağını anlatmıştır. Arz daralmasının ve fiyat yükselmesinin eşyaya atfedilen fayda ve değeri artıracağına işaret etmiştir. Mal değerini, fiyatına bakarak tayin etmek gerekeceğini yazmıştır. Fiyat ve değer kavramlarını birleştirmiştir.

16. Yüzyılda, Bernardo Davanzati, fayda ve emeğin arızi olduklarını düşünmüştür. Değeri ihtiyacın baskısı ile tatmin imkanının nedreti arasındaki ilişkiye bağlamıştır.

iii) Merkantilist iktisatçılardan William Petty. değer anlamına yeni bir katkıda bulunmuştur.

Toprağın değer yaratıcı bir faktör olduğunu belirtmiştir.

Servetlerin babası olarak emeği, anası olarak toprağı tanımak gerektiğini yazmıştır.

Kıymeti tayin ederken daima emeğin ve doğanın paylarını göz önünde tutmayı telkin etmiştir. Ancak değer yaratma süresinde, tabii kaynakların emeğe üstün olduklarını düşünmüştür. Sabahtan akşama dek çalışmış insanın yaptığı üretime defler biçerken harcadığı emek saatlerinden fazla, yediği gıdanın kıymet ölçüsü olarak anlam ifade edeceğini sanmıştır.

iv) William Petty ile aynı çağda yaşamış olan John Locke ise, aksi tezi savunmuştur.

Locke'nin düşünce sistemine göre:

Değeri emek yaratmaktadır. Kendi haline bırakılmış toprağın kıymeti yoktur. Toprak, ancak işleyenlerin terile sulanarak kıymet ifade edecek bir mahsul verir.

Sermaye, biriktirilmiş ve üretim araçlarına dönüştürülmüş emekten başka şey değildir.

Arz ve talep, ancak kısa dönemde kıymeti etkilemektedir. Malların kullanılışlarına göre taşıdıkları değer, sağladıkları faydadan ziyade, talep edildikleri ve arandıkları miktarların fazla veya az olmasından doğmaktadır.

Uzun dönemde ise, kıymeti tayin eden tek faktör, emektir.

Kıymeti faydaya bağlı saymamak gerektiğini belirtmek üzere kullanılan su-elmas karşılaştırmasını birçok yazarlar Adam Smith’in buluşu zannederler. Bu zan, yanlıştır. Su-Elmas misalini daha önce, John Locke kullanmıştır. Suyun faydalı olmakla beraber kıymeti bulunmadığını, elmasın faydası olmadığı halde büyük kıymet taşıdığını, dolayısıyla fayda kavramının kıymete esas olamayacağını ilk belirten Locke'dir.

v) Turgor, kıymet kavramını yalnız emeğe bağlayan tez yerine, fayda kavramına üstünlük sağlayacak çok cepheli bir tahlil ikame etmek istemiştir.

Kıymet kavramının ilk etraflı ve sistematik izahına. Turgot'nun yazılarında rastlanmaktadır.

Turgot'nun tahlil sistemi, şöyle özetlenebilir:

-       İhtiyaç ve arzuların şiddeti, ferdi niteliktedir ve bir insandan diğerine değişebilir, ihtiyaç ve arzuların şiddeti ne kadar fazla olursa, bunları tatmin edecek imkanların fertler gözündeki değeri o kadar büyür.

-   Malın duyulan bir ihtiyacı yahut arzuyu tatmin edebilme kabiliyetine fayda denilmektedir. Aynı malın faydası zamana, mekana ve şahıslara göre değişik olabilir.

-   İleriye ait ihtiyaçların tahmini ve gerekli malları elde edebilme güçlüğü, değer yargıları üzerinde etkilidir. Kolay elde edilir ve daima bulunabilir mallar, daha ucuzdur.

-   Fayda kavramına paralel olarak, arz ve talebin de kıymeti tayin edici rol oynadığı bir gerçektir. Piyasada arz ve talep karşılaştığı vakit, mübadele değeri satıcının istediği bedel ile alıcının teklif ettiği fiyat arasında bir orta noktada biçim alır.

vi) Richard Cantillon, kıymet kavramını objektif açıdan tahlile çalışmış yazarlardandır.

Cantillon'a göre;

Malların öz değerleri ile piyasa değerleri arasında ayırım yapmak lazımdır.

Bir malın üretimine tabii kaynakların ve emeğin katkıları, onun öz kıymetini teşkil eder. Toprak ve emek öz kıymeti doğuran faktörlerdir.

Piyasa fiyatları, arz ve talebe bağlıdır. Bir malın öz kıymeti, daima piyasa fiyatına eşit olmaz. Ancak her daim aranan ve fiyatları istikrar halinde duran malların öz kıymeti ile piyasa rayici aynı seviyede olabilir.

Alıcıların kaprisleri ve değer yargıları, satıcıların ustalığı ve arz-talep miktarları, fiyat teşekkülünde, rol oynar. Piyasa fiyatı, çok defa öz değerinde farklı seviyede oluşur

vii) Adam Smith, kıymet kavramını ikiye ayırmıştır:

Kullanma değeri ve değişim değeri

Klasik Ekol'ün kurucusuna göre;

Kullanma değerinin mübadele değerine eşit olabilmesi. az rastlanır bir istisnadır.

Kullanma değeri çok yüksek olan bir malın değişim değeri sıfır olabilir. Yahut aksi durumla karşılaşılabilir. Mesela elmasın değişim değeri yüksek, fakat kullanma, değeri sıfırdır. Suyun kullanma değeri hayati bir fayda ifade etmekle beraber, (Adam Smith zamanındaki duruma göre) sudan ucuz şey yoktur.

Diğer faktörlerin rolleri dikkate alınmadığı takdirde;

Bir malı üretmek üzere harcanan emek, onun değişim değerini-tayin eder. Emek, ham maddeden mamul eşyaya kadar, bütün üretim safhaları­nın orijinal fiyatıdır.

Fiyat, yahut değişim değeri dediğimiz şey. bir çift kavramdır. Reel ve nominal olarak, ikiye ayrılır. Reel fiyat, malı istihsal etmek üzere harcanmış emekle ölçülür. Nominal fiyat ölçüsü, paradır.

Toprağın nedret kazandığı ve üretime sermaye karışan ekonomilerde, toprak ve kapital sahipleri kendilerine de elde edilen değerlerden hisse çıkarmışlardır. Değişimler, bu hisseyi de kapsayan fiyatlarla yapılmağa başlanmıştır, ileri toplumlarda, emek, tek maliyet unsuru olmaktan çıkmıştır.

Değişim fiyatı, emeğin ve diğer faktörlerin tayin ettiği reel değerin üstüne çıkabilir veya altına düşebilir. Bu dalgalanmalar, piyasa koşullarına bağlıdır. Örneğin monopollerde, değişim değeri reel kıymetin üstündedir.

Adam Smith'in Kıymet Teorisi, yirmi yıl ciddi itirazla karşılanmaksızın kabul edilmiştir. Klasik Ekol kurucusunun Değer Teorisine ilk etkili tenkit, David Ricardo'dan gelmiştir.

viii) David Ricardo, kısa dönem piyasa muamelelerinden ve borsa spekülasyonlarından 25 yaşına gelinceye kadar servet toplamış bir kötümser teoricidir.

Ricardo'ya göre;

Nedret ve emek. malların kıymet kaynağıdır.

Rönesans sanatkarlarının eserleri gibi, tekrar ve ihtiyaca göre üretilmesi mümkün olamayan malların değerini, kıt olma derecesi tayin eder. Ancak nadir mallar konusu, teorik, tahliline girişilmesinde fayda bulunmayan istisnai, durumları kapsar.

Emek kullanarak üretilebilecek ye üretim miktarı ihtiyaçlara göre çoğaltılabilecek malları göz önünde tutarak değer teorisini kurmak lazımdır.

Üretim miktarının ihtiyaca ve talebe göre ayarlanabileceği mallarda, kıymetin temeli emektir. Emek, malın tabii fiyatıdır. Piyasa fiyatı tabil fiyat etrafında dalgalanır.

Kapital denilen şey eski emeklerle meydana getirilmiş sürekli değer stokudur.

Rant, zengin toprakların fakir topraklara üstünlüğünü belirten fark'tır. Üretim kıymeti, işlenen en fakir toprağa dökülmüş emeğe eşittir. Zengin bir toprakta aynı miktar mahsul daha az emekle istihsal edilince, aradaki fark rant olarak arazi sahibine intikal etmektedir.

ix) Klasik Ekol'ün daha sonraki şöhretlerinden Nassau Senior, Ricardo'nun kıymeti emeğe bağlayan teorisini benimsememiştir.

Henry Drummond ile beraber ilk Oxford İktisatçıları olarak bilinen Nassau Senior'a göre:

Kıymet, sadece emeğe bağlı değildir. Değer, üretim maliyetiyle ölçülemez. Sermayeyi, eski emeklerin meydana getirmiş olduğu sürekli bir değer stoku şeklinde tanımlamak da yanlıştır.

Her emek sonunda bir kıymet ortaya çıkmaz. Buna karşılık, hiç emek harcamaksızın kıymet elde edilebilir.

Ve demiştir ki;

«Deniz kenarında dolaşırken tesadüfen bir inci bulacak olsam. Bunun bir kıymeti yok mudur? Kıymeti emeğe bağlayanlar, bu incinin değerini nasıl izah edebilirler? Belki kıyıda yaptığım gezintiyi ve istiridyeyi almak üzere eğilmemi, emek olarak yorumlayacaklardır. Derhal cevap vereyim. Ya bu inci, lokantada istridye yerken kabuğundan tabağa kendiliğinden yuvarlanmışsa.»

x)   John Stuart Mill'in Kıymet Teorisi, Samuei Bailey'den esinlenmiştir.

John Stuart Mill'e göre;

Mallar üç kategoriye ayrılır: Üretim imkanları sınırlı olanlar, emek harcayarak üretimleri bir sınıra bağlı olmaksızın artırılabilenler ve üretim şartları Azalan Randımanlar Kanunu etkisinde bulunanlar.

-   Üretim olanakları sınırlı bulunan malların kıymeti, yalnız ve sadece Arz ve Talep Kanununa bağlıdır.

-   Emek harcayarak üretimleri bir sınıra tabi olmaksızın artırılabilen malların kıymeti sadece arz ve talebe bağlı bulunmamaktadır. Ücretler ve diğer maliyet unsurları, piyasada cari kar hadleri ve bazen rant'lar da. bu kategoriye giren malların değerlerini etkilemektedir. Bunların piyasa kıymetleri, gerçek değerleri etrafında dalgalanmaktadır ve arz genişledikçe maliyete yaklaşmaktadır.

-       Üretim şartları Azalan Randımanlar Kanunu'nun etkisinde bulunan malların kıymeti, maliyetlerine bağlıdır. En yüksek maliyetli birimin fiyatı, piyasa kıymetini tayin etmektedir .

xi) Lauderdale ve W. F. Lloyd, Klasik Ekolün kıymet anlayışından ayrı bir tahlil sisteminin öncülüğünü yapmışlardır .

Marjinalizmin ön yapısında Lauderdale ve W, F. Lloyd tarafından öne sürülmüş görüşlerin izlerine rastlamak mümkündür .

-   Lauderdale'e göre;

Satın alınabilir bir mala beslenen arzunun şiddeti, kıymeti tayin etmektedir. Arz daralsa ve fiyatlar yükselse bile. İhtiyaç maddelerine talep devam etmektedir. Fakat lüks eşyada, durum değişmektedir. Fiyat yüksekliği, İhtiyacın mübremiyeti azaldığı ölçüde talebi daraltmaktadır.

Lauderdale, kıymet tahlillerini günümüzde talep elastikliği denilen kavrama dayamıştır.

Talep elastikliği olayı, bir önsezi olarak, Lauderdale'in fikir sisteminde yer almıştır.

- W. F. Lloyd, 1794-1853 yıllarında yaşamış bir iktisatçıdır. Lauderdale'den sonraki kuşaklardandır.

W. F. Lloyd'a göre. bir kısım ihtiyaçlar tatmin edilebilir karakterdedir. Bu ihtiyaçlar karşılandığı ve arzunun şiddeti hafiflediği ölçüde, malın değeri de azalmaktadır. Mesela susuzluk çeken birinin içtiği her bardak veya aç birinin yediği her dilim, onun ihtiyacını bir miktar karşılamakta, arzusunun şiddetini hafifletmekte ve tatmin maddesinin gözünde ifade ettiği önemi aşağı bir kıymet basamağına indirmektedir.

W. F. Lloyd, kıymetin tamamıyla psikolojik olduğunu, fertlerin zihniyetine göre değiştiğini ve tatmin edilmiş arzularla tatmin edilmemiş olanları ayıran sınır çizgisinin kaymalarına göre değişeceğini ifade etmiştir.

xii) Hermann Heinrich Gossen’in tahlilleri, son fayda yahut yan fayda prensiplerine doğru kıymet Teorisini biraz daha yaklaştırmıştır.

Hedonizm akımının temsilcileri arasında bulunan Gossen'e göre;

Bir malın kıymetiyle sağlayabileceği tatmin duygusu birbirine orantılıdır.

Ancak bir maldan elde edilebilecek miktar çoğaldıkça, her yeni tüketim biriminin getireceği tatmin duygusu, bir öncekinin altında kalmaktadır.

Eğer malın maliyeti yüksekse, elde etmek için katlanılan fedakarlık, tatmin duygusunu azaltmaktadır.

Kıymet, iki unsurlu bir denklem gibidir. Denklemin meçhullerinden biri, tüketimin sağlayabileceği zevk ve diğeri üretim maliyetidir.

Tüketilen en son birimin verdiği tatmin duygusu, o birimi elde etme maliyetine eşit olduğu noktada, malın kıymeti karar bulur.

Gossen fikirlerini istatistiklerle ve grafiklerle izaha çalışmıştır. Ekonomide kantitatif metotların uygulanması gerektiğini düşünmüştür. Psikolojiyi dahi, miktar ölçüleriyle değerlendirmek mümkün olabileceğini düşünmüştür.

xiii) William Stanley Jevons'un Kıymet Teorisi, Gossen'inkinden çok farklı değildir. Bu teori 1871 de açıklanmıştır. Ancak Jevons, aradaki benzerlik ortaya çıkınca. Son Fayda Teorisini kurarken Gossen'in çalışmaları hakkında hiçbir bilgi sahibi bulunmadığını iddia etmiştir.

Jevons'un Son Fayda Teorisi şöyle özetlenebilir:

-   Farzedelim ki bir adamda A maddesinden 20 tane bir başkasında B maddesinden 4 tane vardır.

Diyelim ki, başlangıçta tek bir adet B maddesi elde edebilmek için, A maddesinin sahibi bundan 5 tane vermeye hazır olacaktır.

Fakat B den ikinci bir tane almak için. ikinci merhalede, aynı miktarda veya daha fazla A vermek işine gelmeyecektir. Çünkü ilk değişimde B ihtiyacı kısmen tatmin edilmiştir ve ayrıca A maddesinin stoku azalmıştır.

B nin sahibine gelince.. 0 ilk değişimde bir tane B karşılığında 5 tane A almıştır, ikinci B birimini verirken bedel olarak en az yine 5 tane ve mümkünse daha fazla sayıda A almağı arzulayacaktır. 1 veya 2 tane A için, elindeki ikinci B birimini vermeye razı olmayacaktır.

Elde ettiği A birimler çoğaldıkça, bu maddenin değeri alıcı gözünde azalacaktır. Buna karşılık elinde kalan B birimleri azaldıkça, bu maddenin değeri gözünde yükselecektir.

A ve B maddelerinin değerlerini, değişim edilecek en son birimler tayin edecektir.

-   Son Fayda Teorisinin W. F. Lloyd ve Gossen'dekilere paralel olarak Jevons tarafından işlenmiş ikinci bir klasik örneği vardır.

Su ... Yalnız bir kap suyu olan bir adam, bunu içmeye kullanacaktır. Onun için suyun ilk birimleri hayati değerdedir.

Elde edebileceği su miktarı çoğalırsa ikinci birimini yemeklere ve üçüncü birimini yıkanmaya kullanacaktır.

Su ihtiyacını tamamıyla karşıladığı halde, elinde başka dolu kaplar kalırsa.. Bunların değeri sıfırdan ibaret olacaktır.

Son Fayda Teorisine göre, su'yun değerini tayin eden hayati önemdeki birinci kap değil, elimiz altında kalan son kaba atfettiğimiz kıymettir.

xiv) Léon Walras, Değer Teorisini 1874 de yayımlamıştır.

Léon Walras'a göre:

Bir malın değerini yalnız onun arzını dikkate alarak değil, bütün diğer arzulanan şeylerle olan irtibatını hesaba katarak ölçmek lazımdır. A malının B malına kıyasla değerini tayin ederken, her ikisinin marjinal faydasını karşılaştırmak icap eder.

Léon Walras, kıymet kavramını talep yaklaşımından tahlile çalışmıştır. Bütün mübadele mekanizmasını kapsayan denklemlere dayanarak, bir malın münferit değer kriterine varabileceğini düşünmüştür. Makrodenge ölçülerinden hareketle tek bir malın sübjektif yan faydasına erişmeyi hedef almıştır.

Aynı zamanda, yan fayda tahlilinde, maliyetin bir rolü olduğunu da kabul etmiştir. Yan fayda kavramıyla üretim maliyetleri realitesini bağdaştırmağı denemiştir.

xv) Alfred Marshall'de, maliyet ve fayda kavramlarını bir araya getirici kıymet tahlilleri yapmıştır.

Marshall Marjinalizmin bir doktrin olarak kuruluşunda büyük pay sahibidir.

Marjinal fayda ile maliyetin karşılıklı rollerini şu misalle belirtmiştir:

«Bir makası göz önüne getiriniz. İki dilinden hangisi kağıdı keser? Kıymetin kaynağı olarak maliyetin ve marjinal faydanın rolleri, bir makas dillerinin fonksiyonlarından farksızdır. Birinin ötekine üstünlüğü kesinlikle iddia edilemez.»

Ancak kısa dönemde, talebin fiyatları daha fazla etkilediği görülmektedir. Uzun dönemde ise, maliyetlere bağlı olarak, arz koşulları fiyatları tayinde ağırlık kazanmaktadır.

xvi) Kıymet Teorilerinde, en büyük aşamayı Viyana Ekolü gerçekleştirmiştir.

-   Karl Menger, kıymeti tamamıyla sübjektif bir olay addetmiştir. Objektif unsurları dikkate almamıştır. Kıymetin ancak ve yalnız yan faydaya bağlı bulunması gerektiğine inanmıştır. Değişim ve kullanma değerlerini, faydaya bağlı asıl kıymetin dışa yansımış belirtileri olarak tanımlamıştır.

-   Friedrich von Wieser, Viyana Ekolünü geliştirmiş bilim adamlarındandır.

Bu iktisatçıya göre;

İktisadi faaliyetin hedefi, kıymetlerin maksimizasyonudur. Kıymetin kaynağı, faydadır.

Kıymet kriterleri tahlil edilirken, maliyet kavramı ihmal olunmamalıdır. Çünkü maliyet, üretim kademelerinde kullanılmış faydalardan başka şey değildir.

İstihsal maliyeti, bir kıymetin başka maksatlara yaramasını diğer deyimle, alternatif faydalarını önlemek üzere ödenmiş bedeldir.

Farzedelim ki:

100 adet A malının istimal değeri 200 liradır. İmalatçı, B malını ürettiği vakit daha yüksek bir kullanış değeri elde edemeyeceğini hesaplarsa, faaliyetini A malı üzerinde toplamağı tercih edecektir. Çünkü istihsalin saiki, en üstün faydalı alternatifi gerçekleştirmektir.

-   Eugen Böhm-Bawerk, Viyana Ekolünün kıymet teorisine kesin şeklini vermeğe çalışmıştır.

Bu iktisatçıya göre;

Arzedilen mallar, çeşitli ihtiyaçları karşılar. Arz edilmiş malların karşıladığı ihtiyaçlardan en az önemli olanı, onun değerini tayin eder.

Ancak Böhm - Bawerk, Marjinalizm tahlillerini tek bir malın yan faydasına tek başına sahip olamamıştır. Fayda ikamesini ve dolayısıyla maliyet unsurlarını teorisine sokmuştur.

Böhm - Bawerk ‘in Kıymet Teorisi İle Marshall'in görüşleri, ana hatları bakımlarından birbirine yaklaşık oldukları intibaını uyandırmaktadır. xvii) Sosyalist Değer Teorilerinin kaynağı, Adam Smith ve Ricardo'dur.

William Thompson. J. B. Fray ve John Gray, İlk Sosyalist Değer Teorilerinin kurucularıdır. Bu müelliflere göre bütün kıymetlerin tek kaynağı, emektir. Emeksiz elde edilmiş her türlü mal, işçinin hakkından çalınmıştır. Makine, biriktirilmiş emektir. İşletme idareciliği de, emeğin bir türü'dür.

Karl Marx, Sosyalist Kıymet Teorilerini makul bir temele oturtmaya çalışmıştır. Ricardo'nun fikirleri üzerinde işlemiştir. Kıymetin normal koşullara göre, normal nitelikte işçilikle bir malı üretime harcanan emek olduğunu yazmıştır.

İşçiler arasındaki vasıf farklarını, bunların yetişmek için daha önce harcadıkları emekle izah etmiştir. Emek fiyatı aynı kaldığı halde piyasa fiyatının dalgalanmasını normal koşullardan sapma durumları olarak yorumlamıştır.

Karl Marx'ın ayrıca bir Artı Değer Teorisi vardır.

Artı Değer Teorisi, şöyle özetlenebilir:

İşçiye ücret olarak geçinme ihtiyaçlarını karşılayabileceği en az miktar ödenmektedir. Oysa ki, emeğin üretim değeri, ödenen ücretin üstündedir.

İşçinin emeği ile yarattığı kıymet ile aldığı ücret arasındaki fark, sermaye sahibine kalmaktadır.

Artı Değer, emeğin yarattığı kıymet ile ücret arasındaki farktır. Artı Değer, emeğin üretime katkısından işverene intikal eden gayri meşru paydır.

Karl Marx, sermayenin birikmiş emek olduğunu yazan John Locke ve Ricardo'nun görüşlerini reddetmemiştir. Ham madde ve makine kıymetlerinin daha önce bunları elde etmek üzere harcanmış emeklere eşit olduğunu düşünmüştür. Kapital ve ham madde maliyetlerini artı değere sokmamış tır. Artı Değer kavramını, özellikle emek hakkı olduğu halde, emekçiye ödenmeyen miktarla sınırlamıştır .

xviii) Modern sosyal bilimler literatüründe yer almış fikirler açısından;

Değer kavramı, bir bakıma, arzuların etkisi altındadır. Seçme karan, psikolojik değer yargısına dayanan bir davranışsal eylemdir. Değer ölçüleri, kişinin psikolojisindeki tercihler hiyerarşisi yanında", sosyo-kültürel yargılara ve etkilere de bağlıdır. Değer, kişinin kendi tercihleri ile çevrenin zihniyet ölçüleri arasında, ortak bir yargı sınırıdır.

James W. Perry'nin 1954 de belirtmiş olduğu gibi, İyi ve kötü, İnsanı ilgilendiren her şeyin bir değeri vardır. Değer, insanın bir şey elde etmeğe yahut yapmağa karar verirken dayandığı ve alternatiflerini de hesaba kattığı bir tercih ölçüsüdür. Her aksiyon, bir değerleme sonucudur.

İktisat ilmi, kıymet tahlillerini bir yandan mübadele değerine (objektif kriter) ve diğer yandan tercihler hiyerarşisine (sübjektif kriter) .bağlamıştır. Fayda kavramı üzerinde süregelmiş tartışmalar, önemini kaybederek yerini tercih indislerine ve kayıtsızlık paftaları yolundan ikame koşullarına bırakmıştır. Artık birçok düşünürlere göre, değer, bir malın tercihler baremindeki yeridir ve bu yer ne kadar yükselir değer de o kadar fazladır. Tercihleri tayin eden koşullarla beraber, değer de değişebilir.

Sosyalizm Teorileri de, Artı Değer ve Emek Değeri Teorileri yanında otorite değeri ve otorite paylaşımı kavramlarına gitgide daha fazla önem vermektedirler.

Almancası : Werttheorie.

Fransızcası : théorie de la valeur.

İngilizcesi : value theory.

(Bk; artı değer. Hedonizm, Atıf Teorisi, Viyana Ekolü).