Çok defa iktisadî adalet ve sosyal adalet terimleri eş anlamda kullanılmaktadır.
İktisadî adalet teorik bir kavram olduğundan hiçbir ülkede kesin şekilde gerçekleşmiş değildir. Bununla beraber demokratik rejime sahip ülkelerde iktisadî adaleti sağlama yolunda birçok tedbirlere başvurulmaktadır. Bunların en önemlisi bütün vatandaşların iktisadî meselelerde sınıf menfaatinin bilincine ulaştırılmış olmalarıdır. Sanayileşmiş bir toplumda işçi sendikaları kanalıyla bu hususu gerçekleştirmek mümkündür. Tarım ekonomisine dayanan az gelişmiş ülkelerde ise, vatandaşların büyük bir kısmını iktisadî gerçeklerle aydınlatmak daha güçtür.
Demokratik bir toplumda emek sahiplerinin sermaye sahipleri karşısında iktisadî adalet istekleri bir yandan işçi sendikaları tarafından savunulurken, öte yandan da birçok sosyal kanunlar geniş halk tabakalarının iktisadî menfaatlerini koruma amacını gütmektedir. Meselâ mükelleflerin ödeme gücüne göre ayarlanan müterakki vergi sistemi, tüketicileri koruyan çeşitli kanunî tedbirler, tröst ve kartellerle savaş, kooperatifçiliğin teşviki gibi usullere iktisadî adaleti sağlamak için oldukça sık başvurulmaktadır.
İktisadî adalet isteklerine karşı On Dokuzuncu Yüzyılda kapitalist'lerin kendi arzularıyla taviz verdikleri pek istisnaî hallerde görülmüştür. Birçok ahvalde kapitalistler kendi imtiyazlarını devam ettirebilmek için iktidarı etkileme çarelerini aramışlardır. Günümüzün demokratik toplumlarında, işçilerin teşkilâtlanması ne kadar tabiî ise, kapitalistlerin meslekî kuruluşlar içinde menfaatlerini korumaları da o kadar normal karşılanmaktadır. Modern anayasalarda devletin karakteri sosyal hukuk devletine doğru gelişmekte ve dolayısiyle devlet, sosyal adaletin gereklerini yerine getirmek görevi ile karşı karşıya kalmaktadır.
Almancası : wirtschaftliche Gerechtigkeit.
Fransızcası : justice economiçue.
İngilizcesi : economic justice.
(Bk: sosyal adalet, vergi adaleti).