Yüklenirken Lütfen Bekleyiniz...

OSMANLI BORÇLARI NEDİR?


Devletin yabancı özel kişilere, yabancı devletlere ve Osmanlı İmparatorluğunda ikamet eden yabancı banka ve bankerlere (Osmanlı Bankası ile Galata Bankerleri) karşı giriştiği borçlardır, imparatorluk Türkiye'sinin geniş mânada dış borçları demek olan bu borçlarmaliye ve siyasi tarihimizde daha ziyade Duyûnu Umumiye adı ile bilinmektedir.

 

Osmanlı Devleti, dışarıya karşı borçlanmaya 24 Ağustos 1854 yılında Abdülmecit zamanında ve Kırım Harbinin masraflarını karşılamak maksadile girişmiştir. Padişah iradesiyle beş milyon İngiliz liralık bir borçlanma akdine yetki verildiği halde hükümet yalnız üç milyon İngiliz lirası borçlanmış ve bu borca karşılık olarak yıllık geliri 300 bin Osmanlı lirası olan Mısır Vergisi gösterilmiştir. İngiliz ve Fransız Hükümetlerinin destekleriyle İngiliz ve Fransız malî işletmelerinden yapılan bu borçlanma, gösterilen karşılığa rağmen vadesinde, hele borç mukavelesinde öngörülen erken ödeme tarihinde (33 yıl yerine 15 yılda) ödenememiştir. Harbin masrafları bu para ile karşılanamadığı için ertesi yıl, 21 Haziran 1855 de bir istikraz daha aktedilmiştir, Yine İngiliz ve Fransız piyasalarından alınan bu borcun miktarı beş milyon İngiliz lirasıdır. Bundan üç yıl sonra yeniden ve Kırım harbi sırasında çıkardığı ancak % 30 değerle tedavül eden paraların uygulamadan kaldırılması için beş milyon İngiliz liralık bir yeni borç alma girişimine girişilmiştir. Bu girişim ancak bir senede iki ayrı dilim halinde ve çok elverişsiz şartlarla sonuçlandırılabilmiştir. öte yandan hükümet yerli bankerlerden ye yabancı müteahhitlerden de kısa vadeli olarak borçlanmakta idi. Bu borçlar daha da büyük meblağlara varıyordu. Zaman zaman da bu borçları konsolide etmek, maksadile dış piyasalardan uzun vadeli borçlanmalara girişilmiştir. Fakat Osmanlı Devletinin dalgalı borçları bir müddet sonra yeniden doğup büyümekte gecikmemiştir.

4 Şubat 1863 de Osmanlı: Bankasının kurulması,. devlete yeni bir horçlanma kaynağı sağlamıştır. Mamafi bankaya devlet.. borçlarının idaresiyle ilgili; bazı görevler verilmiş ve borç idaresi bu sayede daha muntazam bir duruma girmiştir.

Osmanlı Bankasının kurulmasını takibeden yıllarda da devletin dışardan borçlanması durmamıştır. Aksine daha büyük borçlar aktedilmiştir. Bu hal 1874 yılına kadar sürmüştür. Fakat bu yılın sonunda devlet borçları mürettebatının ödenmesine imkân olmayan bir seviyeye yükselmiş, ana mal bakiyesi 191, faiz yükü de 62 milyon olmak üzere cem'an 253 milyon İngiliz (takriben 280 milyon Osmanlı) lirasına varmıştı. Buna Galata Bankerlerinin o tarihteki takriben 9 milyon liralık alacağı dahil değildir.

Borç bu seviyeye vardıktan sonra hükümetin 1875 yılı sonlarında ödemeleri durdurduğu, moratoryum ilân ederek daha müsait bir ödeme plânı sağlama çalışmalarına giriştiği görülmektedir. Bu çabalar, 1881 de Muharrem Kararnamesiie sonuçlanmış, devletin borç yükü yukarda belirtilen meblağın takriben % 42'sine indirilmekle beraber Düyunu Umumiye İdaresi kurularak devletin maliyesi yabancıların kontrolüne girmiş, bazı egemenlik hakları yabancılara devredilmiştir.

Muharrem Kararnamesinin çıkartılmasından sonra beş yıl kadar bir zaman içinde devlet uzun vadeli yeni bir borçlanmaya başvurmamıştır. Buna karşılık, devlet bankası durumunda olan Osmanlı Bankasından avanslar almış, yani kısa vadeli borç akdetmiştir. Bu kısa vadeli borçlanma devleti tahkim yapma yoluna itmiş ve bu maksatla 1886 da. büyük kısmı ile kısa vadeli borçların yerine kaim olmak üzere yine Osmanlı Bankasından altı buçuk milyon liralık uzun vadeli bir borç alınmıştır. Bu borcun diğer bir özelliği, Düyunu Umumiye idaresine bırakılan devlet gelirleri dışında bir geliri karşılık tutmasıdır. Gerçekten, kabul edilen borçlarının hükümlerine göre; borcun yıllık mürettebatı, gümrük vergisi hasılatından karşılanacak ve vergi tahsilatı, gümrük idareleri tarafından doğruca bankanın şubelerine yatırılacaktı. Hükümet böylece emin ve büyük gelir kaynaklarından birine daha kısmî ipotek koydurmuş oluyordu.

Yirminci Yüzyılın başlarına kadar devlet müteaddit istikraz akdetmiştir. Bunlar bazen borçların taksitlerini ödemek, bazen dalgalı borçlar tahkim etmek, bazen da yeni ihtiyaçları karşılaşmak için yapılmıştır. Osmanlı Bankasının mevcudiyeti borçlanmayı kolaylaştırmış, bu arada İngiliz ve Fransız piyasalarına Türkiye İle ilgisi gittikçe artan Almanya da katılmıştır. Bir çoğuna yine devlet gelirleri tahsis edilmekle beraber, bu dönemde devletin millî itibarının daha iyi olduğu, borç şartlarının bu sebeple genellikle 1881'den önceki Şartlardan çok daha elverişli bulunduğu söylenebilir.

İtibarının artmasından faydalanan devlet, 1903 yılında Büyük bir Borç tahvili (Conversion - değiştirme) ameliyesine girişmiş, faiz oranında yaptığı yükseltmeye karşılık borç ana malını % 50 yi aşan bir oranda indirmeye muvaffak olmuş, vadeyi de iki misline çıkarmıştır. Bu ameliye sonunda yıllık mürettebat azaldığından, Düyunu Umuiyeİdaresi tarafından tahsil edilen gelirlerin yıllık hasılatının devlete aktarılabilecek kısmı yükselmiştir.

Görülüyor ki 1881 Muharrem Kararnamesi gibi, 1903 te borçların değiştirilmesi de Osmanlı Borçları tarihinde bir dönüm noktası teşkil etmekte her ikisi de toparlanma ve daha müsait ödeme, şartları yağlama, çabalarının az çok muvaffakiyetle şonuçlandırılma tarihlerini göstermektedir. Şu var ki 1881'den sonra beş yıl kadar yeniden uzun vadeli borç alınmadığı halde 1903'den sonra öyle olmamış, borçlanma faaliyeti âdeta kesintisiz devam etmiştir. Meşrutiyetin ilânı dışarıdan borçlanma faaliyetinde bir değişiklik yapmamıştır. Değişiklik varsa belki sadece bir taraftan Alman piyasasının nisbî öneminin artması, diğer taraftan, demiryolu inşası ve diğer altyapı hizmetlerinin yapılmasının borçlanma sebepleri arasında daha bariz bir yer almasından ibarettir. Dikkate değer bir husus da 1903'den sonraki istikrazların bir kısmına, bir çok vilâyetler aşar gelirlerinin de karşılık olarak gösterilmesine mecburiyet duyulmuş olmasıdır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında dış borçlanma daha ziyade Almanya'dan devam etmiştir. Düyunu Umumiye İdaresi harp içinde de Türkiye'deki faaliyetini sürdürmüş, fakat bize karşı cephede olan devletler tebe'asına ödemede bulunamamıştır. Ödemeye 1920 de yeniden başlanmıştır. Ancak, İstiklâl Harbinin başlamasile Düyunu Umumiyetin Anadolu'dan gelir tahsil etmesi imkânı da İstanbul’un kontrolü altında olan yerler hariç- ortadan kalkmış oluyordu. Bu itibarla. Lozan'da barış görüşmeleri başladığı vakit, gerek Düyunu Umumiye idaresinin faaliyeti gerek alacaklılara mürettebat ödenmesi, fiilen ortadan kalkmış bulunuyordu. Anadolu Hükümeti ve Cumhuriyet Türkiyesi, Osmanlı Devletinin bıraktığı borçları, bazı kayıt ve şartlarla tanıdığı halde, Düyunu Umumiye İdaresini tek taraflı olarak reddetmiş, yani İstiklâl Savaşı sırasında doğan fiilî hali hu- kukileştirmiş ve bu idareye bir daha Türkiye'de faaliyet gösterme imkânı vermemiştir. Gerçi Düyunu Umumiye Meclisi devam etmiştir; fakat sadece alacaklıları temsil eden bir teşekkül olarak kalmış, Lozan'da da tescil ettirildiği üzere, bu Meclisin Türkiye'de hiç bir yetkisi kalmamıştır.

Lozan anlaşmasıyla Osmanlı borçlarının önce imparatorluktan ayrılmış ülkeler arasında bölüştürülmesi kabul edilmiş, yani Türkiye Cumhuriyetine bu borcun ancak bir kısmının isabet etmesi gerektiğinde mutabakat hasıl olmuştur. Bu mutabakata uygun olarak da 1925'te bölüştürme yapılmıştır. Cumhuriyet Türkiye'sinin kabullendiği borç, o tarihte 129.6 milyon lira bakiye gösteren Osmanlı borçlarının % 65.2'sine tekabül eden 84.6'milyon liradır. Sonradan başka borçların da katılmasile bu yekûn 107.5 milyon liraya çıkmıştır.

Bu borcun nasıl ödeneceği 1928 de Paris'te aktedilen bir anlaşma ile tesbit edilmiş ve 1929 da ödemeye başlanmıştır. Ancak 1929 dünya buhranı bu ödemeleri Türkiye için fevkalâde ağır bir yük haline getirmiştir. Bilhassa döviz gelirlerindeki azalma. Türkiye'nin taahhütlerini yerine getirmesini çok güçleştirmiştir. Bu yüzden Cumhuriyet Hükümeti 1930 Martından itibaren ödeme yapamamış, alacaklıları temsil eden ve artık Paris'te olan Düyunu Umumiye Meclisinden daha iyi bir ödeme plânı üzerinde görüşülmesini istemiştir. Böylece başlayan görüşmeler. 22 Nisan 1933'te Paris'te yeni bir anlaşma ile sonuçlanmıştır. Bu anlaşma, Osmanlı dış borçlarının tasfiyesini sağlayan anlaşma olmuştur. Bu anlaşma ile Cumhuriyet Hükümeti borcun anamalını 28.2 milyon indirerek 78.3 milyon liraya düşürmüş, ödeme şartlarında bazı hafifletmeler ve bir de erken ödeme hakkı sağlamıştır.

Bundan sonraki yıllarda borç mürettebatının muntazam şekilde ödendiği görülmektedir. Ödemeyi kolaylaştıran bir faktör olarak, Fransız frangındaki müteaddit devalüasyonları zikretmek gerekir. Hükümet 1944'te de erken ödeme kararı almış ve bunu 10 yıl içinde kullanacağını ilân etmiştir. Borçların son taksiti 25 Mayıs 1954'te ödenmiştir.

Böylece tam yüz yıl yaşamış olan Osmanlı borçlarının bazı özelliklerin belirtmek gerekir:

İmparatorluk Hükümetlerinin bütün dış borç gelirlerini carî devlet harcamalarında kullandıkları, borç hasılatının israf edildiği, bu paralarla saraylar yapıldığı ve işe yaramayan silâhlar, harp gemileri alındığı kanaati çok yaygındır. Bu kanaatte hiç bir hakikat payı olmadığı iddia edilemez. Devlet maliyesinin iyi idare edilmediği bir zamanda borç hasılatının rasyonel şekilde kullanılmış olduğu zaten düşünülemez. Fakat bu kanaatte abartma payı çok daha büyük görülmektedir. Bilhassa, harp ve silâhlanma masrafları zarurî masraflar olarak düşünce edildiği vakit. Osmanlı Devlet borçlarının israf edilen payı büsbütün azalmaktadır. Gerçekten, alınan borçlarla, başta demiryolları olmak üzere bir çok bayındırlık hizmetleri, limanlar, fenerler, sulama işleri v.s. yapılmış, harp masrafları finanse edilmiş olduğu gibi, carî harcamalar da karşılanmıştır.

Osmanlı borçlarının tenkit edilmesi gereken yanı kullanılış yerlerinden çok, akit şartlarıdır. Burada, bilhassa ilk istikrazların ihraç fiyatlarının çok düşük olduğu, devletin eline geçen net hasılat oranının bazen istikrazın % 60'şına kadar indiği hatırlanmalıdır. Bundan başka, istikrazlar, hemen daima bir devlet geliri ile garanti edilmiş, çok defa gelirin tahsili de alacaklıya bırakılmış ve bu tatbikattan, devletin hükümranlık haklarının yabancılara devri demek olan Düyunu Umumiye İdaresi doğmuştur. Ayrıca, devlet bazı istikrazları elde etme karşılığında bir çok iktisadi ve siyasî imtiyazlar da vermek mecburiyetinde kalmış, aldığı parayı bir bakıma iki defa ödemiştir.

Osmanlı Devlet borçları, belirtildiği gibi geniş mikyasta nakden ödenmiştir. Bununla beraber, zaman zaman borç yekunlarında önemli indirimler yaptırmak imkânı bulunmuş nihayet, para birimi değerindeki düşmeler genellikle ödemeleri kolaylaştıran bir faktör olmuştur.

(Bk: devlet borçları. Muharrem Kararnamesi).