Mülkiyet hakkı sahibine tasarruf, kullanma ve faydalanma haklarını verdiğinden, özel mülkiyete sahip olan gerçek veya tüzel kişi de bu imkânlardan yararlanabilecektir. Teorik olarak doğru olan bu husus, tatbikatta mutlak anlamını zamanla kaybetmiş bulunmaktadır. Nitekim birçok ülkenin anayasasında mülkiyet hakkının kamu yararı lehine sınırlandığı görülmektedir.
Özel mülkiyet deyimi iktisadî doktrinler tarihinde en çok tartışılan konulardan biri olmuştur.
Eski Yunan filozofları, iktisadî doktrinler yerine daha çok siyaset ve felsefe ile uğraşmalarına rağmen, özel mülkiyet üzerinde düşünmüş ve bazı sonuçlara varmışlardır. Meselâ bunlardan Eflatun aristokratik bir komünizmi savunmuş ve dolayısı ile umumî menfaate aykırı olan özel mülkiyetin kaldırılmasını istemiştir. Böylece fertleri kişisel menfaatlerini ön plana alarak hareket etmekten alıkoymak mümkün olabilecektir.
Eflatun'dan sonra iktisadî doktrinler üzerinde durulması, özel mülkiyet hakkının tartışılması için on asırdan fazla bir zamanın geçmesi gerekmiştir. Gerçekten Ortaçağ kanonistlerine göre özel mülkiyet meşru olmakla beraber, mutlak değildir. Yeryüzündeki mallar insanların tümünün yararlanması için yaratılmıştır. Ancak kişilerin daha fazla çalışmaya teşvik edilmeleri bakımından özel mülkiyetin faydalı bir yönü vardır. Bununla beraber mülkiyetin sadece hakkı değil, aynı zamanda sorumluluğu da mevcuttur.
18 ve 19 Yüzyılların liberal iktisadî görüşlerine nazaran şahsî menfaat kamu menfaati ile tezat halinde olmadığından serbestçe mülk edinme hakkı da toplumda ahengin ve düzenin kaynağını teşkil edecektir. Buna mukabil aynı asırlarda yaşayan sosyalist düşünürler özel mülkiyeti şüphe ile karşılamışlardır. Meselâ Saint-Simon'un fikirlerinden mülhem olarak A. Thierry ve A. Comte özel mülkiyeti eleştirmişlerdir. Onlara göre zamana ve mekâna göre değişen basit bir işletme olan özel mülkiyet, insanın insanı sömürmesi gibi çok önemli ve kötü sonuçlar doğurmaktadır. Şu halde bunun yerine kollektivizmi ikame etmek gerekmektedir. Keza Fransız sosyalisti Proudhon da toplumun acısını çektiği bütün eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin kaynağı olarak özel mülkiyeti görmüştür. Ona göre, başkalarının emeği ile çalışmadan gelir sağlamayı mümkün kılan özel mülkiyet, insanın insan tarafından sömürülmesi ile sonuçlanmaktadır.
İlmî sosyalizm olarak nitelendirilen Marksizm ise, özel mülkiyeti birçok sebepten dolayı reddetmektedir. Teknolojik gelişmeler nedeniyle kollektif üretime geçildiği halde, üretim araçlarının özel mülkiyette kaldığına dikkati çeken Marx bu durumun kapitalist sistemin bir tezadı olduğunu iddia etmekte ve bütün üretim araçlarının özel mülkiyetin dışına çıkarılması gerektiğini ileri sürmektedir.
Özel mülkiyet hakkındaki bu farklı görüşler günümüzde birçok anayasa tarafından telif edilmiş ve yukarıda da belirtildiği gibi, kamu yararına aykırı olmamak şartıyla fertlere mülkiyet hakkı tanınmıştır.
Diğer taraftan özel mülkiyet deyiminin birbirinden nispeten farklı iki anlamda kullanıldığına dikkati çekmek lâzımdır. Birincisi devlet ve diğer kamu tüzel kişilerinin dışında kalan gerçek ve tüzel kişilere tanınmış olan mülkiyet hakkını ifade etmektedir. İkincisinde ise daha ziyade ferdî mülkiyet kastedilmektedir. Bununla beraber özel mülkiyet birinci anlamıyla daha çok kullanılmakta ve bu itibarla tüzel kişiliğe sahip dernek, sendika, ticarî şirketlerin de özel mülkiyete sahip olabilecekleri kabul edilmektedir.
Almancası : Privateigentum.
Fransızcası : propri privée.
İngilizcesi : private ownership.
(Bk; özel sektör).