Ikinci Dünya Savaşından sonra en fazla ilgi çeken konulardan biri haline gelmiştir. Birçok ülkelerde kalkınma planları hazırlanmıştır. Kalkınma planlarının kapsamları tesirlilikleri, uygulanmaları ile ilgili meselelere geçmeden önce, iktisadî kalkınmada fiyat sistemi ve planlama yollarından hangisinin tercih edilmesi gerektiği noktası üzerinde kısaca durmakta fayda vardır. Piyasa mekanizması mı, planlama mı? Bazı iktisatçılara göre, az gelişmiş ülkeler yapısal bir değişmeyi sağlamak zorundadırlar ve fiyat sistemi (veya piyasa mekanizması) böyle bir değişmeyi sağlayacak güçte değildir. Bu yolla gelişmiş olan ülkelere örnek göstermek mümkün olmakla beraber, bu süreç çok uzun bir zamana ihtiyaç gösterir. Ayrıca, bu gelişmede kamu kesiminin rolü de büyük olmuştur. Laissez faire doktrinine göre, bütün iktisadî kararlar özel müteşebbislere bırakılırsa, devletin müdahalesi olmaksızın, serbest rekabet baskısile ekonomide kıt olan kaynakların en iyi dağılımı ve kullanımı sağlanmış olur ve toplumun refahı maksimumdur. Böyle bir durumda marjinal özel maliyetler, marjinal sosyal maliyetler'e eşit olur. Bunlar da, piyasa fiyatı'na eşittir. Devlet müdahalesi (ve dolayısile planlama) gereksizdir, hatta zararlıdır. Fiyat sisteminin iktisadî kalkınmayı sağlayamayacağını ileri süren görüş, dışsal ekonomi ve dışsal eksi ekonomi tahlillerine, dayanmaktadır. .Üretim ve tüketimden böyle ekonomiler varsa, marjinal özel maliyetler marjinal sosyal maliyetlerden farklı olur, kaynakların en iyi dağılımı sağlanamaz, serbest rekabetin tam olarak mevcut olması halinde bile, toplumun refahı maksimum olmaz. Bu durumda, devlet en iyi kaynak dağılımını sağlamak üzere, piyasa fiyatları yerine gölge fiyatları kullanarak fayda-maliyet hesapları yapabilir. Bundan başka, tamamlayıcı tesisler yoksa herhangi bir endüstri özel yatırımcılar için kârlı olmadığından, bu alana uzun süre yatırım yapılmayabilir. Bu bakımdan devletin iktisadî ve sosyal sabit sermaye yatırımlarını yapması, sanayi ve tarımdaki verimli yatırımları özel yatırımcılara bırakması öğütlenmektedir. Az gelişmiş ülkelerin çoğunda, halkın vergiler yoluyla sermaye birikimine yardımcı olma arzusu zayıf olduğundan, zorunlu olarak ödenecek vergiler yerine kârların yüksek tutularak yeniden yatırıma akmasının sağlanabileceği; sermaye birikimine yardımcı olma bakımından müteşebbisin devlete nazaran daha iyi bir tahsildar olabileceği ileri sürülmektedir. Özel kesimin yenilik yaratma kapasitesinin de daha fazla olduğu söylenmektedir. Bazılarına göre, yukarıda ileri sürülen görüş gelişmiş ülkeler için doğru olmakla beraber, az gelişmiş ülkelerde kamu kesimi geleneklere bağlı olan özel teşebbüse nazaran yeniliklere daha fazla açık olabilir ve yeniliklerin yaratılmasında öncülük edebilir. Bir kısım iktisatçılar ise iktisadî kalkınmanın devlet memurlarının eline bırakılamayacak kadar önemli bir konu olduğunu ileri sürmektedirler. Bu görüşün savunucularına göre devlet iktisadî kalkınmanın başlıca itici gücü olma görevini yürütmede zayıf kalmaktadır. Politikacılar verimli yatırımlar yerine gösterişi büyük olan yatırımları gerçekleştirmek isterler. Ayrıca, devlet idaresindeki israf ve bozukluklar kamu yatırımlarında da kendini göstermektedir. Bundan başka, özel ve sosyal faydalar farklı olduğunda, özel sevk ve idare yerine kamu sevk ve idaresinin ikame edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Buna karşı, özel sektörü köstekleyen etkenlerin kamu kesiminin de kapasitesini sınırlı yapacağı düşüncesile bu teorinin genelleştirilemeyeceği görüşü savunulmaktadır. Kalkınma planlaması: Tam rekabet şartlarından sapmalar, özel ve sosyal maliyetler arasındaki farklar, kalkınmacın kısa sürede başarılması gerektiği arzusu, yapısal değişmenin sağlanabilmesi gibi sebepler iktisadî kalkınmanın piyasa mekanizmasına terkedilmemesi gerektiğini ve planlamanın yararlı, olduğuna delil olarak gösterilmektedir. Kalkınma planlarına benzeyen ilk belgeler ikinci Dünya Savaşı içinde ortaya konulmuşlardır. Savaş sonrasında yeniden-yapım çalışmakları da planlı bir şekilde yürütülmüştür. Bu planlarda kamu kesimine ve özel kesime eşit bir ilgi gösteriliyordu. Az gelişmiş ülkelerde uygulanan ilk planlar kamu politikasını geliştirici ve kamu harcamalarında öncelikleri tespit edici bir nitelikte idiler. Bugünkü kalkınma planları genellikle carî iktisadî ve sosyal şartlara genel bir bakışla işe başlarlar. Bu gibi taramaların yayımlanması yeni bir şey olmadığı gibi, plan uygulamayan bazı ülkelerde de görülmektedir. Kalkınma planlarının getirdiği yenilik, kamu harcamalarının birkaç yılı da içine alacak şekilde, geniş olarak, öncelikleri de belirterek gözden geçirilmesidir. Daha önceleri göz önüne alınan dönem bir yılı aşmamakta idi. Zamanla, kalkınma planlarının ağırlık noktası kamu harcamalarından iktisadî büyüme hızını arttırıcı diğer tedbirlere kaymıştır. Ana endüstri ve kesimlerin, yatırımların, tasarrufların ve ödemeler bilânçosu gibi konuların ağırlık kazandığını görüyoruz. Ana kesimlerle ilgili bir planın niteliği, bunların mülkiyet ve işletilmesinin devlete ait olup olmadığına bağlıdır. Devlete aitse (sosyalist ülkelerde; olduğu gibi), plan bir yetki belgesi niteliğindedir. Bu kesimler özel kesimin mülkiyet ve işletmesinde iseler, durum farklıdır. Bu gibi durumlarda, devlet bazı alanlardaki yatırımları yasaklayabilir fakat özel yatırımcıları istemedikleri alanlarda yatırıma zorlayamaz. Buna göre, özel kesim bakımından plan, analiz, haber verme, ikna etme, devletin sağlayabileceği teşvikleri belirtme gibi hususlarla ilgilenir. Bundan başka, bir kalkınma planı birkaç yıl için (genellikle beş yıl), her kesim için ekonominin tümüne ait üretim, tüketim, yatırım, ithalat ve ihracat projeksiyonları yapabilir. Amaç, izlenecek politikalara tutarlı bir temel sağlamaktır. Ekonominin tümü için yapılan tahminler emredici olmayan, yol gösterici planlama için (özel kesim) de bir temel teşkil ederler. Bunlar, yatırım seviyesini ve büyüme haddini geniş ölçüde etkileyebilirler. Kalkınma planları kapsadıkları zaman bakımından «bir yıllık planlar», «orta vadeli planlar» ve «perspektif» planlar olmak üzere üçe ayrılabilirler. En geniş olanları perspektif planlardır. Bunlar genellikle 15-25 yıllık planlar olup, daha kısa vadeli planlara temel teşkil ederler. Orta vadeli planlar ise, dört, beş veya altı yıllıktır. Perspektif planların ve orta vadeli planların ana fonksiyonu hükümetin niyetlerini belirlemek olduğu halde, bir yıllık planlar farklı bir nitelik gösterirler. Bunlar bütçe tahminleri ile birlikte hazırlanırlar ve hükümetin bir taahhüdü anlamını da taşırlar. Bu bakımdan, bir yıllık planlar bütçelerin millî ekonomiye uzantısı olarak düşünülürler. Şüphesiz ki özel kesim için zorlayıcı değildirler. ' Planın kapsamı Kalkınma, planlarının en çok tartışılan yanlarından biri, bunların kapsamlarıdır. Bir kalkınma planına nelerin dahil edilmesi gerektiği hususunda karar vermek kolay değildir. Bu bakımdan, plancıların ilgi gösterdikleri konulara genel bir bakış sağlamakla yetineceğiz. Bir kalkınma planının ilk hedefi bilgisizliği azaltmak olmalıdır. Kaynaklar, teknoloji, piyasalar vs. hakkındaki bilgisizliği azaltmak için, tarama ve araştırmaların yapılması gerekir. Birçok az gelişmiş ülkelerde eğitim seviyesi çok düşüktür ve acil bir reformu gereklidir. Eğitim metotları, anlayışı ve seviyesi değişikliğe ihtiyaç gösterir. Fakir bir ülke zengin ülkelerdeki eğitimin hepsini veremez. Bu bakımdan, bazı seçmeler yapmak, özellikle, uzmanlaşma ve genel eğitim arasında denge sağlamak gereklidir. Başlangıçta da belirtildiği gibi alt yapı yatırımlarının yapılmış olması yeni yatırımları teşvik eder. Yokluğu halinde ise köstekler. Risk, büyük sermaye ihtiyacı, bekleme (veya gerçekleşme) süresinin uzunluğu gibi sebeplerden dolayı bunları özel kesim yapmayabilir. Bu bakımdan, alt yapı yatırımlarının yapılmasında devlete ağır bir yük düşmektedir. Kalkınma planının başlıca hedeflerinden biri, yatırım projelerini ülkenin kalkınması açısından çekiciliklerine göre değerlendirmek ve sıralamaktır. Bu projeler kamu kesimi veya özel kesimle ilgili olabilirler. Projelerin önceliklerine göre sıralanmasında gölge fiyatlar kullanılabilir. Muhtelif kesimlerin veya projelerin çekiciliklerimi belirlerken, bu kesim veya projelerin ürünlerinin karşılaştırılması gerekir. Bu da fiyatların göz önüne alınmasını gerektirir. Piyasadaki fiyatlar her zaman ürünlerin veya üretim faktörlerinin nispî kıtlıklarını yansıtmazlar. Bunu gölge fiyatlar veya muhasebe fiyatları yardımile yapmak gerekecektir. Ayrıca yatırımların ara bağlılıklarından doğan fayda ve maliyetler de belirlenmeli ve ulaşılmak istenen hedeflere en uygun yatırım kriterleri seçilmelidir. Önceliklerin tespitinde üzerinde durulan noktalardan biri de, yatırımların büyüme noktalarına veya yüksek bir kalkınma potansiyeli olan alanlara yöneltilmesidir. Büyüme noktaları ile ilgili olarak çok geniş bir literatür vardır. Bu kavram, dışsal ekonomilerle ve özellikle, işçi yetiştirilmesinde endüstriyel bölgelerin etkisile, piyasaların yeriyle ilgilidir. Bölgeler arasındaki gelir farklarını azaltmak, işsizlik oranının yüksek olduğu yerlerde iş imkânı yaratmak gibi sebeplerle yatırımlar büyüme potansiyeli olmayan alanlara da kaydırılabilir. Alt yapı yatırımları yapılmış ve tamamlanmış ise, diğer yatırımları teşvik de plancıların görevleri arasına girmektedir. Az gelişmiş ülkelerde ticaret ve küçük, sanayi teşebbüslerine yatırım yapacak küçük; iş adamlarının kıtlığı yoktur. Kıt olan, büyük fabrikalar veya madenler kurma ve işletmedeki tecrübedir. Bu eksikliği gidermek için genellikle baş vurulan yol, yabancı yatırımcıları çekmektir. Diğer yollar arasında, gümrük himayesi, sübvansiyonlar ve vergi indirimleri zikredilebilir. Kalkınma planlarının çoğunda sanayi ve tarımın dengeli büyümesi lehinde bir eğilim vardır. Kalkınmada tarıma mı, yoksa sanayi kesimine mi ağırlık verilmelidir? Bu tartışmalı bir konudur. Zengin bir tarım kesiminin sanayinin gelişmesini kolaylaştıracağı açıktır. Bu bakımdan, kalkınma planlarının çoğunda tarım kesiminin d& teşvik edildiğini görüyoruz. Tarımsal üretim yeterli bir hadde artmazsa, yapısal enflâsyon ve yavaş iktisadî büyüme gibi sonuçlarla karşılaşılabilir. Hızlı nüfus artışı, da diğer bir etken olmaktadır. Ayrıca tarımsal ürün artışlarının iç gelir seviyesi, tasarruflar, vergiler ve dış âlem gelirleri üzerindeki etkileri de unutulmamalıdır. Kalkınma planları, kalkınmanın ithalat üzerindeki etkilerini, ithal meyli ile ihraç meyli arasındaki dengeyi, ithalatın ve ihracatın etkinliğini göz önüne almak zorundadırlar. Aksi halde, yapısal enflasyon, ödemeler bilançosu dengesizlikleri, yavaş büyüme gibi sonuçlarla karşılaşılabilir. Ulaşılmak istenen büyüme hızına ve kamu hizmetleri standartlarına varabilmek için, gayrisafi millî hasılanın büyük bir kısmının sermaye birikimine ayrılması gerekmektedir. Oysa bu gibi ülkelerde iç tasarruf seviyesi çok düşüktür. Tespit edilen hedeflere varmak için harcanan çabalar vergilerin arttırılması yönünde bir eğilimi zorlamaktadır. Bu bakımdan, vergi toplayıcıların, devlet memurlarının, vergi ödeyicilerin davranışları ve vergi nispetleri de dahil olmak üzere bir vergi reformu ve idari reform büyük önem taşımaktadır. Kalkınma planlarının kapsamları yukarıda özetlediğimiz hususlardan ibaret değildir. Biz başlıcalarını belirtmekle yetiniyoruz. Planın tesirliliği: İktisadî kalkınma için hazırlanmış bir planın gerek kesimler bakımından, gerekse ülkenin tümü açısından ekonominin malt fiziki ve sosyal durumunu içine alması gerektiği söylenebilir. Tesirli bir planlamanın başlıca kriterleri arasında tutarlılık, kaynakların optimum dağılımı, idarî fizibilite (uygulanabilirlik) zikredilebilir. Planın tesirliliğini bozan sebepler arasında A. Lewis şunları sırlamaktadır: (i) Realizm (gerçekçilik) ve önemsenme eksikliği, (ii) planı yapanlarla iktisadî kararları alanlar arasındaki farklar, (iii) geleceği tahmindeki güçlükler. Biz buna, az gelişmiş ülkelerdeki istatistiklerin ve diğer verilerin yetersiz ve güvenilir olmama durumlarını da ekleyebiliriz. Planın gerçekçi olmaması yani eldeki kaynaklarla ulaşılması mührün olandan daha fazlasını öngörmesi, ya siyasî bir hava yaratmak veya daha fazla kaynak yaratma aracı olarak planın kullanılması gibi sebeplerle açıklanabilir. Sebep ne olursa olsun, böyle bir yol izlenmesi planı plan olma niteliğinden uzaklaştırır. Kaynaklarla ihtiyaçları uzlaştırma planın en önemli niteliklerinden biridir. Planın uygulanması: Planlama güç bir iştir, fakat planların uygulanması daha da güçtür. Bir az gelişmiş ülkede planlama kadrosu bulunmasa bile az sayıda yabancı uzman getirtilerek plan hazırlanabilir. Planın uygulanması ise, ülke halkı ve ilgili hükümet tarafından yürütülmek zorundadır. Plan ne kadar iyi yapılırsa yapılsın, uygulama iyi olmazsa başarısızdır. Uygulama uzun bir zaman dönemini içine alır ve kavramlar yerine gerçeklerle uğraşır. Buna göre, esas güçlük kaynağı, planı uygulayanların planı yapanlardan ayrı kişiler olmasıdır. Bu, özellikle özel kesim için bazı problemler ortaya çıkarır. Planın bir kısmı özel kesim tarafından uygulanır. Özel kesimin kendi seçtiği projeler emirle değil, teşvikler ve yardımlar yoluyla kanalize edilmelidirler, özel kesim yatırımlarının miktar ve türleri kalkınma planına uydurulmalıdır. Plancıların yazdıkları ile özel kesimin yapmak niyetinde oldukları arasında hiçbir ilişki yoksa planın bu kısmı başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Birçok az gelişmiş ülkede hükümet özel kesim hakkında haksız olarak bazı yanlış yargılara sahiptir. Bazı ülkelerde bu yargıda samimiyet de yoktur. Meselâ, muhalefet yıllarında özel kesimin karşısında görünerek iktidarı yıpratmak isteyen bir parti, iş başına geldiğinde eski sloganlarını devam ettirebilir. Bu şartlar altında, özel kesime başarılı bir plan uygulaması güçleştirilmiş ve kösteklenmiş olur. Kamu kesimi de yekpare bir bütün olarak düşünülmemelidir. Kamu kesiminde karar alma yetkisi birçok bakanlıklar ve bölümler arasında dağıtılmıştır. Plan bu karar birimlerinin yapmak istediklerini göz önüne almazsa, uygulanma şansını kaybeder ve gereksiz bir belge niteliği gösterir. Demek oluyor ki planı yapanlar ile uygulayacaklar arasında bir uyuşma ve anlaşmanın bulunması şarttır. Bu bakımdan, planın hükümet başkanının desteğine sahip olması, hazırlanmasında ekonomideki başlıca karar organlarının fikirlerinin alınmış bulunması gerekmektedir. Uygulamanın başarılı olabilmesi için planlama kurumunun uygulamayı denetlemesi de gereklidir. Bu denetleme yetkisi, hiç değilse, önemli konularda verilmelidir. Planın gözden geçirilmesi: Planlar yapıldıkları tarihte yukarıda sıraladığımız kusurlardan arınmış olsalar bile, değişen şartlara göre sık sık gözden geçirilmeleri gerekir. Yeni fikirler ortaya çıktıkça, yeni veriler elde edildikçe, yanlışlıklar farkedildikçe her plan periyodik olarak yeniden gözden geçirilir, iyi bir planın en önemli özelliklerinden biri, esneklik'tir. Daha önce planlanmış olanlardan daha iyi projeler ortaya çıkarsa, plana katı bir şekilde bağlanılarak eski projelerin uygulanması üzerinde ısrar edilmemelidir. Sonuç : Az gelişmiş ülkeler yapısal bir değişmeyi gerçekleştirmek zorundadırlar. Piyasa mekanizması bunu gerçekleştirecek güçte değildir. Gerçekleştirse bile, piyasa mekanizmasına dayanarak kalkınma çok uzun zamana ihtiyaç gösteren bir süreçtir. Bu bakımdan bugün az gelişmiş ülkeler hızla kalkınabilmek ve israfları azaltmak için kalkınma planları uygulamaktadırlar. Kalkınma planlarının içine nelerin dahil edilmesi gerektiğini uygulanacak olan ülkenin şartlarından soyutlanmış olarak, sıralamak mümkün değildir. Bununla beraber, plancıların ilgi gösterdikleri konuların başlıcalarını belirtmek daha yerindedir. İyi bir kalkınma planı, gerçekçi, ekonomideki karar birimlerinin niyetlerini yansıtan, tutarlı ve esnek karakterde olmalıdır. Almancası : Planung und wirtschaltliche Entwicklung. Fransızcası : planification et développement économique. İngilizcesi : planning and economic development. (Bk; büyüme, büyüme senaryoları, plan, master plan, büyüme hızı, bölgesel planlama, bölgesel kalkınma).
|