Yüklenirken Lütfen Bekleyiniz...

BÜROKRASİ NEDİR?


Memur zihniyetinin hakimiyeti demektir. Büro Fransızcadan alınmış bir sözcüktür ve tam karşılığı masa yahut memurların çalıştıkları yazı odasıdır. Bürokrasi hakimiyet anlamına gelmektedir. Bürokrasi, masa sahiplerinin yani memurların başatlığını ifade eden bir terimdir. Dilimizde, bu kavram, bazen kırtasiyecilik sözcüğü ile ifade edilmektedir. Bürokrasi, Ortaçağdan merkezi hükümet sistemlerine geçerken, devlet idaresinde kök tutmuştur. Bürokratların nüfuzu ve yetkisi, derebeylerin otoritesi yerine kaim olmuştur. Bourbon kralları, aristokrasinin nüfuzunu kırmak üzere, memur sınıfının rolünü ve etkisini kuvvetlendirmeğe önem vermişlerdir. Kolbertizm, iktisat ve maliye işlerinde bürokratik müdahaleleri, kontrolleri ve formaliteleri ileri bir aşamaya eriştirmiştir. Prusya idare sistemi, başlangıçta Fransız bürokrasi'sini örnek tutmuştur. Fransız ihtilali, bürokrasi bakımından, eski rejimin eserini tamamlamaktan başka şey yapmamıştır. Sanayi devrimi, bürokrasinin gelişmesine ve yayılmasına uygun bir ortam hazırlamıştır. Yeni ihtiyaçlar, resrni dairelerin çoğalmasına ve devlet müdahalesinin genişlemesine yol açmıştır. Eğitim, sağlık ve bayındırlık işleriyle diğer hizmetler için iktisadi hayatı kontrol altında tutacak örgütler kurmağa başlanmıştır. Eğitim sisteminin gelişmesi, diplomalı memurları çoğaltmış ve bürokrasinin devlet teşkilatına yerleşmesini kolaylaştırmıştır. Bürokrasi konusunu derinleştirerek tahlil eden düşünürlerden biri, Max Weber'dir. Max Weber, bir ideal bürokrasi modeli üzerinde durmuştur. Kanunlara uygun olarak ve tam tarafsızlıkla aynı yeknasak kuralları vatandaşa uygulayan hiyerarşik bir düzende teşkilatlandırılmış memur sınıfından meydana getirilecek bir bürokrasi sistemini savunmuştur. Ancak Max Weber'in idealindeki bürokrasi ile idare işlerindeki aksaklıkların halka görünüşü, birbirinin aynı değildir. Halk, Genellikle, bürokrat ve bürokrasi sözcüklerini iyi bir anlamda kullanmamaktadır. Bir memura bürokrat yahut kırtasiyeci denilmesi, takdir ifadesi olmaktan uzaktır. On Beşinci Yüzyıldan günümüze kadar, memurlar genellikle taşıdıkları resmi sıfattan ve sahip bulundukları yetkilerden gurur duymuşlardır. Emirleri altında çalışanların ve müracaat edenlerin gösterdikleri saygı, gururlarını okşamıştır. Önlerine bir iş gelince, kudretlerini olumlu yahut olumsuz yönde vatandaşa göstermek, bir meslek alışkanlığı teşkil etmiştir. Kendileri mütevazi bir hayat yaşamakla beraber, birçok kişilerin önemli menfaatleri üzerinde işlem yapmak yetkisine sahip bulunmaları ve iktisadi durumlarının onlarda uyandırdığı isyan duygusu, bürokrasi zihniyetinin ve sol fikirlerin devlet örgütüne sinmesini kolaylaştırmıştır. Bürokrasinin kusurları, iki kutba dağılmış durumdadır. Bir kısım bürokratlar agresif bir psikolojiye saparlarken, diğer bir kalabalık grup menli bir ruh haletine kendini kaptırmaktadır. Agresif memurlar, genellikle görevlerine bağlıdırlar, ehliyetlidirler, dürüsttürler ve meslekte ilerlemek ümidindedirler. Ancak yetkilerini tam bir tarafsızlıkla kullanıp kullanmadıkları ve ideolojiler önünde ne dereceye kadar nötr kaldıkları ayrı bir konudur. Bunlar, görevlerini olduğundan daha önemli göstermek isterler. Menfi zihniyettiler ise, başarı ve terfi ümitlerine fazla bel bağlamazlar. Devlet işlerinde icrai sorumluluk üzerinde daima durulmakla beraber, ihmali sorumluluğa önem verilmemesi, bunları inisiyatif göstermekten çekinmeğe sevk eder. Çalışma temposunu yavaşlatmaktan ve işleri bekletmekten haz duyarlar. Agresif karakterlilerden daha çok şekilperestliğe önem verirler. Halka hizmet hedefi yerine routine dedikleri işleri alışılmış akışa bırakmağı tercih ederler. Şekilperestlikte aşırılığa kaçtıklarına, lüzumsuz havaleler ve bekletmelerle vatandaşı üzdüklerine ve mevzuatı müracaatçılar yararına yorumlamağa meylettiklerine oldukça sık rastlanır. Maaş azlığı ve meslekte ilerleme şansının zayıf olması, bunlar arasında rüşvet alanlar çıkmasına sebebiyet verir. Bürokrasinin karakter çizgileri, siyasi rejimlere göre değişebilir. Eski istibdat rejimlerinde, hükümdarların iktidarı mutlaktı. Hükümdarlar, bu mutlak iktidarı, hükümet teşkilatında görevlendirdikleri yetkililer elife yürütürlerdi. Hiyerarşi fikri, kuvvetli idi. Her memur, üstündekilere tam bir bağlılık gösterir ve aynı bağlılığı altındakilerden beklerdi. Üstündekilere ters düşmemek şartıyla, memurlar yetkilerini rahat ve hatta keyfi olarak kullanabilirlerdi. Memurun görevinde asıl hedef, halka değil, iktidara hizmetti. Halk, resmi görev sahiplerinin önünde eğilmek zorunluğunda kalırdı. Memurların haksızlık ve hatta zulmettikleri durumlarda, hak arayabilmek güçtü. Benzer durumlarla Yirminci Yüzyıl diktatörlüklerinde de karşılaşılmıştır. Demokrasi rejimlerinin esprisine göre, memur halkın efendisi değil, hizmetkarıdır. Ancak bu prensibi bütün devlet personelinin içtenlikle kabul ettiği söylenemez. Demokrasiler, devlet teşkilatını değişik yönlerden kontrol imkanlarını sağlamakta­dır. Haksızlığa uğrayanlar, parlamento üyeleri aracılığı ile şikayetlerini duyurabilmekte ve hatta kürsüden hesap sorulmasını sağlayabilmektedirler. İdari mahkemeler, şikayetlere bakmaktadır. Basın, hoşnutsuzluklara tercüman olabilmektedir. Memur zihniyetinin hakimiyeti rejiminden halk hakimiyeti sistemine yaklaştıkça, hiyerarşi duygusunun da zayıfladığı görülmektedir. Yirminci Yüzyılın ikinci yarısında, bürokrasinin yapısı önemli değişikliklere uğramıştır. Vaktiyle yukarıdan aşağı hiyerarşi baskısı varken, bu sefer alt kademeler agresif ve aktif duruma geçerek yukarıya doğru bir karşı tazyike başlamışlardır. Teknik çalışmaları ve karar taslaklarını alt kademelerde hazırlayarak yüksek dereceli yöneticilerin karar elastikliğini azaltmak ve onları teşkilatın temsilcisi ve sözcüsü durumuna getirmeğe doğru belirgin bir eğilim kaydedilmiştir. Devlet teşkilatında teknokratların oranı gitgide artmıştır. Bürokratın yürürlükteki prosedüre bağlılığına karşılık, teknokrat formalite engellerini aşarak sonuç almak yanlısıdır. Bürokrat mevzuatı bir zırh gibi kullanırken, teknokrat çok defa istediği kanunları geçirtebilecek bir güç göstermektedir. Teknokrasinin büyümesi, bürokrasinin nüfuzunu zamanla zayıflatmakta ve daraltmaktadır. Ludwig von Mises ve diğer bazı yazarlar, diplomalı memur sayısı çoğaldıkça ideoloji akımlarının devlet personeli arasında yayıldığına işaret etmektedirler. Bürokrasi, devlet teşkilatında doğmuş ve gelişmiş bir sosyal hastalıktır. Ancak sirayet alanı, devlet teşkilatıyla sınırlı değildir, işletme hacmi büyüdükçe. Özel sektörde de bürokrasi belirtileri ortaya çıkmaktadır. Ve büyük firmalarda, teknokrat bürokrat antagonizmi baş gösterebilmektedir. İkinci Dünya Savaşından bu yana, uluslararası büyük kuruluşların çoğalmasıyla bürokrasi yeni bir gelişme alanı bulmuştur. Bürokrasinin zararlı sonuçları herkesçe bilin­mekle beraber, iktisadi ve sosyal gelişmenin tabii bir sonucu olduğundan ortadan kaldırılması imkansızdır. Tekniğin ilerlemesi ve devlet bünyesinin büyümesi daha çok sayıda bürokrata ihtiyaç göstermekte ve ayrıca vatandaşlardan bir kısmının rahat iş imkanları aramaları bürokratik gelişmeyi hızlandırmaktadır. Bürokrasiye karşı açılan savaşlar ekseriya bunu önlemek yerine, yeni iş imkanları doğurmakta ve netice itibariyle bürokrasiyi şiddetlendirmektedir. Fransız bilgini Alfred Sauvy bürokrasiyi makineleşmeye benzetmekte ve «bir makinenin işleyişi etüd edilmek suretiyle değiştirilebilir, fakat ona karşı isyan edilemez» demektir.

Almancası : Bürokratie.
Fransızcası : bureaucratie.
İngilizcesi : bureaucracy.
(Bk; teknokrasi)