Yüklenirken Lütfen Bekleyiniz...

SMITH (Adam) NEDİR?


Klâsik Ekolün kurucusudur.

1723-1790 yıllarında yaşamıştır.

İskoçya’da doğmuştur. 14 yaşında Glascow Üniversitesinde okumağa başlamıştır. Refahtan en büyük payı büyük kütlenin alması gerektiğini ileri süren Prof. Hutcheson'un öğrencisi olmuştur. Ayrıca altı yıl Oxford'a devam etmiştir. Oradaki hocalara dair izlenimleri, takdirkâr olmaktan uzaktır. Akademik kariyer mensuplarına ödenen ücretle yaptıkları hizmet arasında ilişki gözetilmemesinin görevde ihmalciliğe yol açtığını belirtmiştir.

Adam Smith, bir din adamı olarak yetiştirilmek üzere Oxford'a gönderilmiştir. Fakat şüpheci karakteri ve David Hume'un etkisi, kariyerinin yeni bir yön almasına sebep olmuştur. 1746 da, İskoçya'ya dönerek hocalık yapmağa karar vermiştir. Glascow Üniversitesi, onu mantık kürsüsüne almıştır. Ertesi yıl kürsü değiştirerek ahlâk felsefesi okutan eski hocası Hutcheson'un yanına geçmiştir.

1759 da Moral Duygular Teorisi adlı kitabını tamamlamıştır. Bu eserile felsefenin gelişmesine önemli bir katkıda bulunmuş değildir. Ancak toplumun doğal düzeni kavramını ilk defa Moral Duygular Teorisi'nde işlemiştir. İnsanların davranışlarını başlıca üç grup güdüye bağlamıştır. Birincisi, bencillik ve sempati etkisidir, ikincisi, özerklik eğilim ve varlık sahibi olmak özlemidir. Üçüncüsü çalışmak alışkanlığı ve mübadele yapmak ihtiyacıdır Bu üç grup güdü, birbirini frenliyerek veya destekliyerek insanların davranışlarına dengeli yön sağlamaktadır. Güdülerin birbirini etkiliyerek meydana getirdiği dengeli yön, menfaat duygusu halinde belirmektedir. Menfaat duygusu, homo economicus veya iktisadi adam tipini ortaya çıkarmaktadır, iktisadî adamın ve dolayısile menfaat duygusu ile hareket eden in sanın hedefi toplum yararına hizmet değildir. O, kendi bencil çıkarlarını düşünen bir tiptir.

Adam Smith, bu ilk eserinde, iş bölümü nün faydalarını da tahlil etmiştir.

1762 de üniversiteden ayrılarak Duke of Buccleuch'un oğlunu yetiştirmek görevini üzerine almıştır. Babasını henüz doğmadan kaybetmiş olan ve çocukluğundan beri dar geçim şartları altında yaşamış olan Adam Smith'e bu iş iyi bir gelir sağlamış, fakat pek az külfet yüklemiştir. Ayrıca genç talebesiyle uzun dış seyahatler yapmak fırsatını kazanmıştır. Pariste Fizyokratlarla tanışmıştır. 1764 de David Hume'a Fransa’dan yolladığı bir mektupta, Milletlerin Zenginliğini yaz mağa başladığını bildirmiştir.

Üzerinde sürekli olarak çalıştığı Milletlerin Zenginliğini 1776 da tamamlamıştır.

Milletlerin Zenginliği, günümüzün terminolojisi ile bir iktisadî büyüme teorisi'dir.

Adam Smith'in eserindeki fikirlerden çoğu orijinal değildir. Tümdengelim metodunu kullanmıştır. Hutcheson, Crotius, Pufendorl, Schaftesbury, Locke, Hume, Fizyokratlar, Cantillon ve daha başkaları tarafından ifade edilmiş görüşler, Milletlerin Zenginliğinde yer almıştır. Ancak Adam Smith, daha önce söylenmiş ve yazılmış fikirleri güçlü bir bütün halinde toplayarak bir makro - model kurmuştur. Getirdiği yenilik, dağınık tezleri olaylarla karşılaştırarak ve genişliğine inceleyerek tek bir sistem halinde toplamasıdır. Başkalarının imal ettiği malzeme ile bir fikir anıtı kuran mimar gibidir. Diğer klâsiklerle beraber, Kari Marx'a ve daha ötelere izlerini işleyecek bir büyüme modeli vücuda getirmiştir, iktisadî düşüncenin akışını değiştirmiş, serbest mübadele ve milletlerarası iş bölümü prensiplerini kabul ettirmiş. Mutlak Üstünlük Teorisini kurmuş ve Liberalizmin kuvvetli bir cereyan olarak gelişmesini sağlamıştır. Devlet adamlarının, aydınların, bankacıların ve sanayicilerin iktisadî görüş sahibi olmalarına imkân veren ışığı yakmıştır.

Adam Smith'in teorileri ve tezleri şöyle özetlenebilir:

i) Amerika’nın keşfini izleyen devrede başlayıp üç aşıra yakın bir süre uygulanan Bülyonizm'in, Kolbertizm'in ve diğer altın ve gümüş

stokunu arttırıcı politikaların yanlışlığını ortaya koymuştur. Bu politikalara Merkantilizm adını vermiştir. Merkantilizm diye adlandırdığı doktrini, tenkitleriyle tahtından indirmiştir.

ii) Fizyokratlar gibi. Adam Smith de bir doğal düzenin varlığını kabul etmiştir. Ancak doğal düzenin izahında, Fizyokratlardan ayrılmıştır. Fizyokratlar, doğal düzeni mistisizm çerçevesinde izah etmekte ve Tanrının koyduğunu söylemekte idiler. Adam Smith ise, doğal düzenin bir görünmeyen el marifetiyle yürütüldüğünü düşünmüştür.

Klasik Ekolün kurucusuna göre, görünmeyen el, menfaat duygusudur. Ekonomi süjeleri birer homo economicustür. Fertlerin kendi çıkarlarını düşünerek ve kamu yararını hiçe sayarak giriştikleri eylemler bir araya gelince, iyi sonuç veren bir düzen belirmektedir.

iii) Adam Smith, iş bölümünün önemini tanıtmağa çalışmıştır, iş bölümü ve ihtisaslaşma sayesinde prodüktivite yükselişinin ve iktisadi ilerlemenin mümkün olacağını izah etmiştir.

Aktif nüfusu iki kategoriye ayırmıştır.

Birinci kategori, çalışmalarile iktisadî büyümeye ve gelişmeye doğrudan doğruya hizmet edenlerdir. Bunlar sermaye birikimine yararlı olanlar ve artı değer yaratanlardır. Diğer bir deyimle, verimli faaliyeti gerçekleştirenlerdir.

İkinci kategori ise, kısır yahut verimsiz işlerle uğraşanlardır. Devlet hizmetleri, bu gruba girmektedir. Kısır faaliyet alanlarında çalışanlara Adam Smith ayrıca şu örnekleri vermektedir: din adamları, hukukçular, hekimler, edebiyatçılar, tiyatro san'atkârları. soytarılar, müzisyenler, opera dansözleri ilh..

Adam Smith'in verimli ve kısır faaliyet arasında yaptığı ayırım, Fizyokratlarınkine göre çok geniştir. Fizyokratlar, ticaret ve sanayii kısır meslek saymaktaydılar. Adam Smith ise, bilâkis sanayiin verimli karakterini ve iş bölümüne uygun bünyesini ayrıntılı olarak anlatmıştır.

iv)  Adam Smith, Klâsik Ekolün Değer ve Fiyat Teorilerine ilk esasları hazırlamıştır.

Ona göre, malın iki ayrı değeri vardır: kullanma değeri ve mübadele değeridir.

Kullanma değeri ile mübadele değeri arasında büyük fark olabilir. Meselâ suyun kullanma değeri yüksek, mübadele değeri 1776 yılı şartları altında hiçtir. Halbuki elmasın kullanma değeri azdır, mübadele değeri ise büyüktür, iktisatçıyı ilgilendiren, kullanma değerinden fazla, mübadele değeridir.

İki ayrı fiyat kavramı vardır: doğal fiyat ve piyasa fiyatı.

Doğal fiyatın yahut iktisadî değerin başlıca kaynağı emektir. Üretime harcanan emek, bir değer ölçüsü olabilir. Ancak cari emeğin yanında, değere katkısı olan iki faktör daha vardır. Bunlar sermaye (eskiden harcanmış emekler) ve doğal kaynaklardır.

Ücret, kâr ve rant, fiyatın unsurlarıdır.

Doğal fiyat, maliyete eşittir.

Piyasa fiyatı ise, arz ve talebe bağlıdır.

Piyasa fiyatı ile doğal fiyatın aynı seviyede olmasile, piyasa rahat duruma geçmektedir. Adam Smith, rahat piyasa terimini denge durumu anlamına kullanmıştır.

v)   Adam Smith'e göre, iktisadî büyüme, değer artışile gerçekleşmektedir. Değer artışları yahut sermaye birikimi, verimli emeğin üretiminden harcanmayarak ertesi döneme intikal ettirilen kısmıdır.

vi)  Emeğe ödenen ücret, mal fiyatlarına bağlı değildir. Ücreti tayin eden iki unsur vardır. Birincisi, en az geçim ihtiyaçlarını karşılayacak para miktarıdır, ikincisi, emek gücü talebi dir. Nüfus artışı ile gelir dağılımındaki kâr-ücret eşitsizliği, ücretleri en az geçim seviyesine doğru bastırmaktadır. Sermaye birikimi İse, emek gücü talebini yükseltmektedir. Sermaye fonu genişledikçe, ücretler artmakta ve faiz haddi düşmektedir.

Adam Smith'ın ücretler hakkındaki görüşleri, çeşitli teorilere kaynak olmuştur. Ücretleri en az geçim seviyesine doğru iten baskıya dair yazdıkları, Ricardo'nun teorilerine ve Lassalle'e atfedilen Tunç Kanununa doğru bir gelişmeye zemin hazırlamıştır. Sermaye birikimi ile ücret iliş kilerine ait düşünceleri James Mill'in, John Stuart Mili'in ve John M. Keynes'in Ücret Fonu kavramlarına esas teşkil etmiştir. Ücret pazarlığında işçinin zayıf durumunu anlatan ve tüketilmeyen kıymetler artığını belirten yazıları, Kari Marx'ın istismar Teorisine öncülük etmiştir.

vii) Adam Smith, gelir dağılımını da incelemiştir.

Gelirlerin üç sınıf arasında bölüşüldüğünü yazmıştır. Bu sınıflar ücretlilerden kapitalistlerden ve toprak sahiplerinden meydana gelmektedir.

İşçilerin geliri ücrettir. Kapitalistlerin geliri kârdır. Toprak sahiplerinin geliri rant'tır. Ancak bu üç gelir kategorisinin birbirine karıştığı durumlar vardır. Meselâ kendi toprağını işleyen ve ziraî aletler kullanan küçük çiftçinin geliri rant, sermaye hasılâtı ve ücret karışımı dır. Kendi atölyesinde çalışarak imalât yapan san'atkârın kazancı da, emek ve sermayenin birleşmesinden meydana gelmektedir. Faktör gelirlerinin net sınırlarla ayırımı büyük toprak sahipleri, yalnız sermaye gelirile geçinenler ve emeklerinden başka geçim yolu bulunmayanlar için yapılabilmektedir.

Adam Smith, müteşebbisin geliri ile kapital arasında bir ayırım yapmamıştır.

Klâsik Ekolün kurucusu, faizi sermayenin rantı olarak tanımlamıştır.

Sınıflar arasındaki gelir dağılışının enstitüsyonalist çevreye, sosyal yapıya bağlı bulunduğunu düşünmüştür. Ancak sosyal yapının özelliklerine rağmen ekonominin stasyoner, kalkınan veya gerileyen bir ortamda olmasına göre değişeceğini dikkatten kaçırmamıştır.

Ücret oluşumunun çeşitli etkenlere bağlı bulunduğuna işaret etmiştir, işin zevkli veya zahmetli olmasına, çalışılan bölgenin coğrafî durumuna, işin süresine, işçinin güven duygusuna, tarafların pazarlık gücüne, emek sahibinin bilgili veya cahil olmasına ve başka yerde daha iyi şartlar bulabilmek imkânına göre ücretin dolgun veya cılız olabileceğine işaret etmiştir. Tek işçinin ücret pazarlığı yaparken patron önünde zayıf kalmakla beraber ücretlerin nadiren en az geçim düzeyi altına düşebileceğini belirtmiştir. Ücretler uzun süre en az geçim seviyesi altına düşerse, emek gücü arzının daralacağını ifade etmiştir.

Adam Smith'e göre;

Emek bedelinin cömertçe ödenmesi, refahı arttırmaktadır. Refah arttıkça, nüfus çoğalmaktadır.

Gelir dağılımında, işçiler ve kapitalistler rakip durumdadırlar. Ücretler yükseldiği ölçüde, kapitalistin kârı eksilmektedir. Ancak ücret yükseldikçe adam başına prodüktivite artacağından, ücret zamlarından kapitalistin kaybını kısmen giderici bir mekanizma mevcuttur.

Sermaye stoku arttıkça, kâr haddi düşmektedir.

Fiyatların pahalılığı veya ucuzluğu ücretlere bağlıdır. Rant, fiyatlara paralel olarak yükselmekte veya inmektedir.

viii)  Sermaye birikimi, Adam Smith'in Dinamik Büyüme Modelinde itici kuvvettir.

Müellif, tahlillerine hareket noktası olarak, brüt ve net sermaye birikimi arasında bir ayırım yapmaktadır. Sermaye birikiminin yatırımları besliyen net gelire bağlı olduğunu yazmaktadır. Amortismanı, brüt sermaye birikiminden ayırmak gerekeceğini gözden kaçırmamaktadır.

İşçilere dolgun ücret ödenmediğine göre, sermaye birikiminin kaynağı kapitalistlerin ve toprak sahiplerinin geliridir. Ancak toprak sahipleri, çok defa lüzumundan fazla parayı ellerinde tutmaktadırlar. İsraf sayılabilecek bir hayat tarzına bağlanmaktadırlar. Kısır ve verimsiz karakterde işçiliğe ücret ödemeleri yapmaktadırlar. Onların elindeki oturmuş parayı hareketsizlikten kurtarmak mümkün olsaydı, üretimi arttırmağa yarayacak sermaye fonu ve dolayısile ücret fonu daha yüksek olabilirdi.

Sermayeler tasarrufla artmaktadır, israf ve idaresizlik yüzünden batmaktadır.

Tasarruf, tedavülden çekilmiş para değildir. Tasarruf, sahibinden başkası tarafından işletilen paradır.

Adam Smith'in iddiharla ilgili düşüncesi, büyük toprak sahiplerinin ellerinde tuttukları âtı paradan ibaret görünmektedir.

ix)  Adam Smith'e göre;

Bir görünmeyen el doğal düzeni sağladığından, devlet ne kadar az müdahale
ederse, o kadar iyi olurdu. Milletleri barbarlığın en aşağı basamağından refah zirvesine çıkarmağa üç şey kâfi idi: barış ve huzur, mutedil vergiler, adalete dayanan bir idare rejimi. Bu üç şart yerine getirilirse, olayların akışı kendiliğinden arzulanan hedeflere yönelebilirdi.

Adam Smith'in liberalliği katı değil, esnektir. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganını benimsemekle beraber. Cromwell"in deniz ticaretini İngiliz bayrağı monopolüne sokan kanunlarını da tasvip etmiştir.

x) Adam Smith'in vergi prensipleri, günümüzde dahi geçerliklerini muhafaza etmektedirler.

Bu prensipler, dört tanedir .

a) Birincisi Genellik Prensipi yahut Fedakârlıkta Eşitlik Prensibi veya Adalet Prensibi diye adlandırılmaktadır.

Bu prensibe göre, bir devletin fertleri, güçleri ölçüsünde devlet masraflarına katılmalıdırlar.

b) ikincisi. Objektiflik Prensibi veya Belirlilik Prensibidir.

Bu prensibe göre, mükellefin ödeyeceği vergiler indî olarak tayin edilmemeli ve objektif kriterlere dayanmalıdır.

c) üçüncüsü, Kolaylık Prensibidir.

Bu prensibe göre, verginin mükellefe uygun gelecek zamanda ve usulle yapılması lâzımdır.

d)        Dördüncüsü, Randıman Prensibi yahut iktisadilik Prensibidir.

Bu prensibe göre verginin hazineye getirdiği hasılât ile gerektirdiği masraflar arasındaki fark asgarî olmalıdır. Etkileri bakımından da vergiler iktisadî faaliyete mümkün olduğu kadar az zarar vermelidir.

Adam Smith, Büyük Sanayi Devriminin başlangıcında eserini vermiştir. Bu eserile devrinin ve özellikle İngiltere’nin ihtiyaçlarına tercüman olmuştur, iktisadî doktrin tarihinin ilk büyük simasıdır.

(Bk; Klâsik Büyüme Teorisi, «Milletlerin Zenginliği», Klâsikler, kesin üstünlük. Değer Teorileri, Doğal Düzen, homo economicus, görünmeyen el).