VERGİ (VERGİLEME) NEDİR? Yazdır
Kamu faaliyetlerindi maliyetini karşılamak üzere ekonomik birimlerden siyasî cebir altında ve karşılıksız olarak devlete fon aktarılmasıdır. Fon aktarmanın en büyük fonksiyonu, kamu hizmetlerinin görülmesi, yani devlet faaliyetlerinin yürütülebilmesi için kamu sektörüne 'kaynak kaydırılmasını sağlamasıdır. Gerçekten, ancak bu fonlar sayesinde devlet çeşitli kaynakları kendi istihsal faaliyetinde kullanmak üzere elde edebilmektedir. Ancak verginin, bu esas ekonomik fonksiyonu yanında başka fonksiyonları da vardır ve bunlar çağın şartlarına, toplumun özelliklerine göre şekillenmekle beraber, bunlar arasında bilhassa, gelir dağılımını daha dengeli hale getirmeyi hedef tutan sosyal fonksiyon, her zaman ve her yerde büyük önem taşımaktadır. Verginin devlete fon aktarması, kendisine bir satın alma gücü sağlamak içindir. Satın alma gücü çağımızda para ile temsil edilir. Bununla beraber devlete, araya satın alma gücü koymadan, doğrudan doğruya kaynak (istihsal faktörü) üzerinde tasarruf imkânı veren vergi tipleri de kullanılmıştır. Aynî vergi dediğimiz bu vergiler devlete para yerine mal veya hizmet sağlamaktadırlar. Türlü mahzurları dolayısı ile bu vergiler çağımızda hemen hemen hiç kullanılmamaktadır. Verginin mahiyetinden ayrılması imkânı olmayan ve onu devletin diğer gelir türlerinden ayıran iki unsur vardır. Bunlardan birincisi, verginin cebrî bir ödeme olması, diğeri karşılıksız bulunmasıdır. Vergi siyasî cebir altında tahsil edilmekte, yani kanunla konmakta ve kanuna riayet edilmesi müeyyidelere (zorlamalara) bağlanmış bulunmaktadır. Gerçekten devlet, bu kanunlara dayanarak vergi yükümlülüğünü tek taraflı olarak koymaktadır. Ekonomik birimin mükellef olarak vergileme faaliyetine katılması, devlete yardım, devletin işini kolaylaştırma anlamınadır; yoksa vergileme faaliyetinde yetki paylaşma anlamında değildir. Zaten bu faaliyete katılmanın şeklini de maliyetini de kanun tanzim etmiştir ve onu mükellef için yapılması mecburî bir görev şekline sokmuştur. Verginin siyasî cebir altında alınması, mükellefin vergi borcunu ödememesi halinde devletin zor kullanarak, gerektiğinde ayrıca ceza da vererek, vergiyi alması demektir. Mükellef, vergiyi devletin kararlaştırdığı tarzda ödemekle kendisini bu zorlamaya tâbi olmaktan ve cezaya girmekten korumuş olmaktadır. Verginin karşılıksız olması, vergi ödeyenin bu ödeme dolayısı ile devletten bir hizmet isteme hakkının doğmaması demektir. Kişi vergi ödediği için değil, vatandaş olduğu için devletten hizmet isteyebilir. Devlet, topluma ve kişilere sağladığı hizmetlerin karşılığını, ekonomik birimlerden yani özel ve tüzel kişilerden, iktisadi güçlerine göre alır. Şu halde makro seviyede vergi kamu hizmetlerinin karşılığıdır. Nitekim bir çok anayasalarda olduğu gibi 1961 tarihli Türk anayasasında da vergi kamu giderlerini karşılama aracı olarak târif edilmiştir. Ancak, mikro yani mükellef seviyesinde böyle bir karşılık yoktur. Kişi, devletin yaptığı hizmetten veya ürettiği maldan faydalandığı için değil, fakat iktisadî gücü olduğu için devlete vergi öder ve ödeme zorundadır. Bundan bir netice daha çıkmaktadır; Hiç kimse, vergi ödemediği veya ödeyemediği için devlet faaliyetlerinden faydalanmadan mahrum edilemez. Başka ifade ile, vergi ödemenin ölçüleriyle, vergi yoluyla karşılanan devlet faaliyetlerinden faydalanmanın ölçüleri ayrı ayrıdır ve aralarında her hangi bir ilişki mevcut değildir. Vergiler, alınış şekillerine göre çeşitli tasniflere tâbi tutulmaktadır. Bunlardan en önemlileri, objektif-sübjektif vergiler tasnifiyle, dolaylı dolaysız (vasıtalı-vasıtasız) vergiler tasnifidir. Objektif vergiler, vergi mevzuunu ait olduğu mükelleften müstakil olarak kavrayan vergilerdir, istihlâk vergileri, kurumlar vergisi, kısmî servet vergileri, objektif vergilerdir. Sübjektif vergiler ise, vergi mevzuunu ait olduğu şahısla bir arada ve şahsın gerçek ekonomik gücünü tespit edecek tarzda ele alan vergilerdir. Gelir vergisi, umumî servet vergisi, veraset vergisi, sübjektif vergilerdir. Vergilerin dolaylı ve dolaysız olarak ayırımı ise, çağımızda iktisadî gücü temsil eden gelir ve serveti yakalamada mutavassıt bir olaya dayanılıp dayanılmamasına göre yapılmaktadır. Vergi, gelir ve/veya serveti doğrudan doğruya teklif ediyorsa vasıtasız, bir olayı meselâ harcamayı bu gücün belirtisi sayarak vergilendiriyorsa vasıtalı sayılmaktadır. (Bk; vergi adâleti).