Türkiye’ de 1946 da yapılan devalüasyondur.
İkinci Cihan Savaşında, enflâsyon para kıymetinin en az beşte dördünü tahrip etmişti, ihracat maddeleri de. iç piyasadaki pahalılığa paralel olarak yükselmişti.
Pahalılığına rağmen, Almanya ihracat maddelerimizin müşterisi olmuştu. İhracat maddelerimize iyi bir bedel ödemiş ve sonra bize sattığı sanayi mamûllerinin fiyatlarını ona göre ayarlamıştı. Almanya ticaretinde, sanki ihracatçı lehine özet bir döviz kuru uygulanmıştı.
Ancak savaş talihi Almanya’ya sırt çevirince, durum değişmişti. Sterling ve dolar sahalarında ihracatımıza yeni pazarlar aramak gerekmişti. Serbest döviz piyasaları ile aramızdaki fiyat farkını gidermek üzere prim sistemi uygulanmıştı, iç piyasa rayiçlerine göre ucuza gelen ithalât eşyasından %48 prim alınmış ve ihracata %40 prim ödenmişti. 1946 Seçimlerine kadar, bu durum devam ettirilmişti.
7 Eylül 1946 günü de, devalüasyon yapılmıştı.
Devalüasyon sonunda dolar kuru 127 kuruş tan 280 kuruşa, sterling 529 kuruştan 1 130 kuruşa, İsviçre Frangı 23 kuruştan 67 kuruşa ve İsveç kuronu 30 kuruştan 78 kuruşa çıkmıştı.
Yedi Eylül Kararları kamuoyunda iyi bir etki uyandırmamış, şiddetli tenkitlere uğramış ve başarılı sonuç vermemiştir.
Çünkü;
1931-1938 yıllarında sterling, dolar ve frank diğer birçok ülkelerin paralarını da ardlarından sürükleyerek düştükleri vakit. Türk lirası kambiyo kontrolüne dayanarak resmi rayicini muhafaza etmişti. Türk parası değerinin milletlerarası para rejimindeki karışıklığa rağmen olduğu gibi durması, hayli geniş propaganda konusu yapılmıştı ve bu propaganda tutmuştu. Halk, barışla beraber iç piyasada da Türk lirası satınalma gücünün eski seviyesine tekrar döneceğine inanıyordu. Seçimden sonra iş başına gelen hükümetin ilk iş olarak parayı düşürmesi, moral yükseltici bir tedbir olmaktan uzak kalmıştır.
1946 da, halkın başlıca iktisadî sıkıntısı pahalılıktı. Herkes az çok safiyetle yeni hükümetin pahalılığa çare bulmasını bekliyordu. Yedi Eylül Kararları ise ithalât maliyetinin yükselmesine. emisyonun genişlemesine ve geçim zorluklarını ağırlaştırıcı bir konjonktür uyanmasına sebebiyet vermiştir.
Yedi Eylül kararlarının zamanı iyi seçilmemiştir. Kararın alındığı tarihte dünya pazarlarında fiyatlar hızla yükselmekteydi. Türkiye’de ise, 1943 Temmuzunda 585 e çıkmış olan toptan fiyat endeksleri gerileyerek 386 ya inmişti. Emisyon da 993 milyondan 820 milyona kadar azalmıştı, iç ve dış pazarlar arasındaki seviye farkı daralmağa başladığı sırada bu gelişmenin sonunu beklemeksizin para değeri düşürülmüştür.
Yedi Eylül Kararları, müsait olmayan psikolojik şartlar altında yürütülmüştür. Ziraat Bankasının otuz liradan sattığı altınları dahi halk başlangıçta almamıştır.
Yedi Eylül Kararları, o tarihte dış ticaret mallarının zayıf talep elâstikiyeti bulunduğunu ortaya koymuştur. Devalüasyondan sonra, ithalât hacmi endeksleri daralacağı yerde süratli bir yükselme göstermiştir, ihracatta ise, normalin altında bir gelişme görülmüştür. 1938 yılı 100 itibar edilmek suretiyle hesaplanan ihracat hacmi endeksleri 1947 de 88.8 de ve 1949 da 93.4 de kalmıştır.
Devalüasyondan sonra, iç ekonomide gelişmeyi tıkayıcı helezon etkileri sezilmiştir. 1950 yılına kadar özel sektör yatırımları ve inşaat faaliyeti nispeten durgun gitmiştir. Fiyatların yüksekliği, piyasayı canlı bir konjonktüre girmekten alıkoymuştur.
(Bk; Dört Ağustos Kararları, On Ağustos Kararları, devalüasyon, helezon).